Tevhidin son temsilcisi
İslam Dünyası; 20. Yüzyıla bütün olumsuzlukları yaşayan bir mağlup olarak
girdi. En başta hilafeti kaybettik. Karşı cephe her açıdan orantısız
imkân ve kabiliyetlere sahip bir galip olarak girdi. Üstelik kadim küfür,
zulm ve cahiliye kendisini kadim tevhid davasının en güzel değerler ve
kavramlarıyla teçhiz etmiş Postmodern şekliyle sahadaydı.
Mesela Firavunların “Şüphesiz
ben sizin en büyük
ilahınızım” dayatmaları; Moğolların “..öldürmeye
geliyorum” gibi kabalıklar artık bin bir cilveye, sayısız kisveye
bürünmüştü. O köprülerin altından, gelişen eğitim ve sanayinin şaibelerine
bulanmış çok sular akmış; akmaya da devam ediyordu. Amiyane tabirle
bu hinlik bile değil hinoğluhinlikti.
İşte
Müslüman coğrafyaların işgal edildiği zemin ve zaman böyleydi. Ümmetin
dirilişini hazırlayacak kadroların iman, iz’an, feraset ve cesareti işte bu
işgal zemininde şekillenecekti. Öyle de oldu.
Ümmet,
20. yüzyılın ilk elli yılını bu sancılarla geçirdi. Müslüman milyonları sevk ve
idare edecek devlet aklı, İngiliz Derin Aklından ruhsat alan
vesayetçilerle şekillenmekteydi.
Yerliler; mert
meydanlarının mübarezelerinde kök söktürmüşlerdi ama maçın sonucu belliydi.
Kaybetmiştik. Olan olmuştu. Yerliler kaybetmişti.
Yani
İslam coğrafyasında sıkıntı yoktu çünkü EMANET artık emin ellerdeydi. Başka bir
deyimle yavuz hırsız ev sahibini kovmuştu.
Gemilerle
uzak diyarlardan Filistin’e göçmen olarak taşınan Siyonistler bile terör, suçlu
ve günahkarları belirliyor; cezalardan ceza beğendiriyordu.
İkinci
elli yıl diyebileceğimiz devre, Müslüman Direniş Ekseninin şekillendiği
devreydi.
İslam,
kabına sığmıyor, yine çağını aşıyor, çağdaşı şaşırtıyordu. Şeyh Saidlerin, nice
Allah dostları ve ulemanın, yenik sayıldığımız nice cihad cephelerinin peşinen
ödediği bedellerin zemininde Hakk’ı arayan halkların tekbir sesleri
yankılanıyordu.
İşgal
altındaki ümmet coğrafyasının mektep ve medreseleri; tüm baskı, ret, inkar ve
kısıtlı imkanlarına rağmen iyi iş çıkardı. 1930’lardan beri İngiliz, Rus ve
ABD’nin küresel güçlerini zelil eden Afgan Cihadının asıl membaı işte
bu İslami mektep ve medreselerdi. Küresel güçlerin soykırıma varan kıyımlarına,
fasık haberlerine rağmen seküler Batı kültürüne zemin bırakmayan İslami bilinç,
tüm imkansızlıklarına rağmen rüştünü kanıtlamıştı.
Türkiye’de
Şeyh Saîd, Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmed Zahid Kotkuların mirası
üzerinde Mücahit Erbakan’ın Milli Görüşü siyaset sahnesine çıkmıştı. Yine bu
miras üzerinde şekillenen İttihadul Ulema ve müşterekleri bu kutlu kervana
katıldı.
Bu
sayıyı daha da çoğaltmak lazım ama bütün bunların sertacı, gönlümüzün
miracı, dil ehlinin tacı olmuş bir müstesna diriliş ve direniş cephemiz de var
ki; dillere destandır!
Orası
Filistin Direnişidir. Gazze’nin destanıdır. HAMAS, İslami Cihad ve
müştereklerinin Zaferidir. O, küresel insanlık onurunun, insanlığın ortak
aklının son kalesidir.
Peygamberlerden
beri birçok İslami diriliş, direniş ve cihat hareketlerine; insanlık tarihinde
gönüllere taht kurmuş nice kurtuluş hareketlerine şahit olduk ama hiçbiri Gazze’nin
gücüne erişemedi, o kadar sahiplenilmedi. Hiçbir kurtuluş mücadelesi Gazze
Direnişi kadar farklı ırk, dil ve dinde olan milyonları meydanlara
sürükleyemedi.
Düşünebiliyor
musunuz? Onurlu Yahudiler dahi Gazze için Beyaz Sarayı bastı. Hıristiyan milyonlar, “Gazze’ye
acil ateşkes” diye bağırdı. Her din, ırk ve renkten insanlar; “Özgür
Filistin; kahrolsun Siyonizm. Denizden Nehir’e kadar Filistin’e
özgürlük…” diye haykırdı.
Bugün
dünyada siyaset, sermaye ve medyaya hükmeden Siyonizm’e küresel
güçler bile boyun eğmiş. İHA’lı/SİHA’lı ordularıyla övünen nice
devletin diz çöktüğü israil terör devleti Gazze’de
kaybetmiştir.
Dünya;
“israil istihbaratının uçan kuştan haberi vardır. İsrail
yenilmez…” diyordu ama bir gece ansızın hallaç pamuğuna döndü.
Bu
vesileyle bütün dünya Siyonizmin ne mertebe tehlikeli bir zihniyet olduğunu;
siyaset, sermaye ve medyaya; dünya zenginliklerine nasıl çöktüğünü gördü.
Peygamberler;
kadim cahiliyenin ne mertebe dünya ve ahiret kurtuluşunu tehdit ettiğini ilan
ettiler. İnsanları tevhide çağırdılar. Gazze ise insanlığın ve
zenginliklerinin ne korkunç tehlikelerle baş başa olduğunu ispatladı.
Gazze’nin dünyaya verdiği diriliş bilinci sayesinde kadim cahiliye döneminin günümüzdeki versiyonu olan Dört Kitabın Lanetlisi Nebi Katili Siyonizm’i her cihetiyle kusursuz tanıdık. Bu vesileyle Filistin Direniş Hareketi her türlü yardımı, duayı hak ediyor! Dareynde kurtulmuştur o safta savaşanlar! Var olsun orada ağır bedel ödeyenler ve ne mutlu oraya koşanlar. Vesselam.