Bir çıplaklık yarışı toplumu kasıp kavuruyor. Yaz mevsiminin
gelişiyle bu olumsuzluk daha da artmış durumdadır. Yatak kıyafetiyle dışarı
çıkan kadın ve erkekler, sanki bu toplumun bir ferdi değil; başka bir toplumun
insanıymış izlenimini veriyorlar. Hele göbeğini açma zilletini sergileyenlerin,
ortaya yere döktükleri ahlaki enkaz kelimenin tam anlamıyla mide
bulandırmaktadır.
Yıllardır bilinçli ve planlı bir şekilde sürdürülen ifsat
faaliyetlerinin bugün ziyadesiyle hedefine ulaştığını üzülerek görmekteyiz.
Mevcut sistemin ahlaksızlık ve hayâsızlığı kanun ve yönetmeliklerle yıllardır
ikame etmeye çalıştığını, eğitim ve müfredatla okula başlayan çocuklara bunu
sistematik bir şekilde dayattığını görüyoruz. Bu müfredatta hedef, çocukların
ahlaklı, ilkeli ve edepli yetişmeleri değil; hayâsız, ilkesiz ve inançsız
yetişmeleri esas alınmıştır.
Yetişkinlerin yatak kıyafetiyle dışarı çıkma arsızlığında
bulunduğu bu süreçte; çocukların da bu olumsuzluktan dehşet derecede
etkileneceklerini bilmek gerekir. Hayâsızlığın hayat standardı haline
getirilmeye çalışıldığı bu zeminde, çocukların ahlaklı ve edepli yetişmelerini
beklemek ise gerçeğe kör ve sağır kesilmektir. İnancına, örf ve adetlerine bu
derece yabancılaştırılan çocukların geleceğimiz adına ümitvar olmamızı tamamen
ortadan kaldırmaktadır.
Son günlerde okullarda düzenlenen veda partileri ve
mezuniyet baloları ise çocuklarımıza bilinçli olarak dayatılan ahlaksızlığın ve
edepsizliğin vardığı korkunç sonucu göstermesi açısından dehşet vericidir. Çocuklarımızın
topyekûn ahlaksızlık seremonilerine sistematik olarak maruz bırakıldığı bu tür
etkinliklerin, bir ömür boyunca onları inançlarından, örf ve adetlerinden
fersah fersah uzaklaştıracağını görmemiz gerekmektedir.
Çıplaklığın ve hayâsızlığın çocuklara dayatıldığı bu
süreçte, ailede huzur ve mutluluk aramanın, toplumda güven ve istikrar
bulmanın, geleceğe umut beslemenin mümkün olmadığını söylememiz gerekir.
Çıplaklık ve hayâsızlığın toplumu darmadağın ettiğini, yuvaların dağıldığını ve
parçalanan ailelerin enkazında ezilen ve yüzlerinde hüzün ve umutsuzluk akan
çocukların sayısı her geçen gün artarak devam ettiğini görüyoruz.
Oysa geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın ahlaklı,
edepli ve inançlı yetişmeleri esas hedefimiz olmalıdır. Birilerinin ahlakı ve
hayâyı bilinçli olarak hedefe koyması ve yok etmesi noktasında ortaya
koydukları bütün araç ve projelerine rağmen; bu toplum, inancına sahip çıkmalı
ve bu inancını geleceğimiz olan çocuklarımıza ısrarla anlatma ve aktarma
kabiliyetini ortaya koymalıdır.
Hayâsızlık ve inançsızlık birilerinin emeli olabilir. Bunu
gerçekleştirmek için ellerinden gelen bütün araçları tereddütsüz
kullandıklarını da görüyoruz. Bunların hedeflerine ulaşıyor gözükmeleri;
inançlı, hayâlı ve ahlak sahibi insanları ümitsizliğe sevk etmemelidir. Yıkmak
kolay, inşa etmek ise çok zordur. Zira binlerce fidan ekip ağaç haline
getirmenin on yıllar, hatta yüzyıllar alacağını buna karşılık bu ormanı
yakmanın bir saat içerisinde olabileceğini bilmemiz gerekir. Ormanı ekip
büyütenlerin iftiharla yâd edildiğini, ormanı yakanların ise lanetlendikleri,
çünkü fıtrat dışı hareket ettiklerini unutmamak gerekir.
Toplum içerisinde çıplaklık, fıtrat dışıdır ve hayvani bir
davranıştır. Zira hayvanlarda giyinme ve kendini sakınmak diye bir dertleri
yoktur. 'Hayvan olmanın' fıtratı da bunu gerektiriyor. Ama insan olmanın
ayrıcalığı örtünmeyi gerektirir. İnancımız ise fıtratımıza uygun giyinmeyi
zorunluluk/farz olarak emreder. Bunu ihlal edenin, insani vasıflarından
vazgeçip hayvani bir karaktere kendini düşürdüğünü, fıtratına aykırı hareket
ederek aklını, haysiyetini ve insanlığını ayaklar altına aldığını
göstermektedir.