Ahlaksızlığa meşruiyet kazandırma girişimleri bireysel
girişimler olsaydı her toplumda eriyip giderlerdi.
Kendi toplumumuzda Müslüman bireyler olarak karşı duruş sergilediğimiz
bu ahlaksız hareket ve savunucularını neden eritemiyoruz.
1-Dik duruşumuzu bireysellikten kitleselliğe
dönüştürmediğimizden,
2-Kanunlar ve yöneticilerin değerlerimizden ve bizden
yana tavır sergilememelerinden.
İlki konusunda sönen umutlar, dün Beyazıt Meydanı’nda
yeşermeye başladı.
Son yıllarda çok renklilerin yani Lut kavminin artıkları ve
türevlerinin, her yıl çıtayı yükselterek sokaklarda boy göstermeleri haddi aşan
bir sapkınlık ilanıdır.
Sessizlik ve suskunluk karşısında toplumda tepki görmeyen bu
güruh, Çanakkale gibi manevi bir anlamı olan yerde ve Beyazıt Meydanı gibi bir
bölgede gövde gösterisi yapmaya giriştiler.
Bunu sosyal medyada biri şu ifadelerle yazmıştı: “Ganj nehri
kenarında inek kesmekle Beyazıt Cami önünde …. eylemi yapmak arasında hiçbir
fark yok…”
Cuma günü gösterilen bu duyarlılık, geç kalmış bir dayanışma
idi.
Son yıllarda gerek dünyevileşmenin gerek siyasileşmenin
Müslümanlar arasında safların sıklaşmasını engellemesi, herkesin gözünden
kaçmayan bir tespit.
Her iki engeli de arkamızda bırakarak safları sıklaştırmanın
ve şucu-bucu ithamının ötesinde salt Müslüman olmanın erdemine ulaşma zamanı
gelmedi mi?
Beyazıt Meydanı’nda gösterilen dik duruşun, onurlu bir duruş
olduğunu herkes takdir ediyor.
Bu tepkinin beklenen bir tepki olduğunu vurgulayarak
meşrulaştırılmamaları için sosyal medyadan hükümete de çağrı da bulunuluyor.
Mesele Beyazıt Meydanı’nın kime ait olduğu meselesi olmayıp
bu memleketin ve bu halkın değerlerinin kirletilmeye çalışıldığı duyarlılığına
dikkat çekmektir.
İnsanlık haysiyetine kast eden sapkınlıklara geçit
vermeyecek kararlılığı, her şehre ve her meydana yaymaktır.
Kanunlar ve yöneticilerin vurdumduymazlığına gelince, son
Anayasa Mahkemesinin kararı, Aile Bakanı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi
eleştirmesi, Kadem gibi kuruluşların değerlerimize sahip çıkmaktan çok batılı
anlayışa yaklaştırma gayreti ve Cumhurbaşkanının sözleşmeden çekilmenin hukuki
alt yapısını hazırlamaması gibi garabetlerdir.
Halkına ve değerlerine, inancına ve geleneğine yabancı olan
bu ifsadî girişimleri destekleyen hem kanunlar ve onları çıkaranlar hem de
yöneticiler, bu çok renklilik artıkları olan güruhun günahına ortaktırlar.
Günaha hoşgörü yoktur, ifsada hoşgörü yoktur, ahlaksızlığa
ve yayılmasına hoş görü yoktur.
Bunu hoş görenleri de Müslümanlar olarak hoş görmemeliyiz.
Sapıklık ve türevleri olan her çeşit ahlaksızlık
alenileştirilerek meşrulaştırılamaz.
Son dönemde bu yönde olan haberlere karşı duyarsız kalan
yöneticilerin halkla ve değerleriyle, inancımızla uyuşmayan yaklaşımları,
kimyalarının kaydığına işarettir.
Meydanları tekrar şenlendiren Müslüman gençlere ne mutlu!