Yaz geldi... Yeni yerlere gitmek,
görmek ya da daha önce gidilen, sevilen yerleri tekrardan görmek, hasret
gidermek için, muazzam bir fırsat.
Her yaz insanın içini tırmalayan,
dış dünyaya doğru akıp giden bu keşfetme isteği ve süreci en nihayetinde,
insanın kendine doğru yapmak istediği ve yaptığı bir yolculuk serüvenidir. Zira
insan, gittiği her yerde aslında kendini arar, kendini dinler ve kendiyle
konuşur. Bu nedenle sükunet ve tefekkürden nasibini almayan, alamayan
yolculuklardan, seyahatlerden dönen insanlar, evlerine daha yorgun ve yıpranmış
olarak dönerler. Aradıklarını bulamadan, umduklarına kavuşamadan, ruhları
rızıklanmadan, fıtratlarından gelen istekleri doyuramadan. Finalde, mutmain
olmadan dönerler çünkü...
Çoğu aile bu nedenle, yaz mevsimi
gelince farklı sorunlarla karşı karşıya kalabiliyor maalesef. Bu sorunlar kimi
ailede istenmeyen polemiklere ve hatta kimi zaman çözümü zor krizlere dahi
neden olabiliyor.
Yaz mevsimi veya tatil (!)
münasebetiyle çıkılan seyahatlerden geriye kalan, asık suratlar, yıpranmış
ruhlar ve adeta yanmış beyinler; ihya olmamış, bilakis yıpranmış ve heba olmuş
vakitlerin habercisi oluyor adeta. Üstelik karşılıklı yapılan maddi, manevi
onca fedakârlığa rağmen.
Tüm bu sorunların temelinde göz
ardı edilen bazı sebepler var elbette...
Örneğin:
Herhangi bir işi/ eylemi sadece
yapıyor olmak için yapmak, çıkış noktasını unutmak ve varılacak sonuçtan,
amaçtan gafil kalmak.
Böyle olunca, tatile çıktık
babında, öğrenilmiş duyguların tatminine yönelik işlerin, dostlar
alışverişte görsün hesabıyla da, manadan uzak, bir kurgunun içinde
buluyor insan kendini.
Oysa çıkılan seyahatin nedeni,
amacı, ailece konuşulup, istişare edilmeli, gidilecek yerde izlenecek yol,
uygulanacak strateji, pratiğe dökülecek belli bir program oluşturulmalı. Bunun
için maddi, manevi imkânlar konuşulmalı. Yapılacaklar, yapılmayacaklar ve
yapılamayacaklar masaya yatırılmalı. İstekler ve imkânlar karşılaştırılmalı ve
makul bir sonuca varılmalı ve asla farklı aileler ile bir kıyas ya da rekabet
durumuna düşülmemeli. Özentiden kaçınılmalı şiddetle.
Başka ailelerin gerçeği, bizim
ailemizin hayali olmamalı!
Aksi takdirde ‘saldım çayıra,
Mevla’m kayıra’ kafasıyla çıkılan seyahatlerden geriye sorun ve sıkıntıdan
başka bir şey kalmayacaktır.
Ayrıca bu gibi seyahatlere
çıkılırken, sılayı rahim, aile ziyaretleri ve bu minvaldeki hayırlar ayrı
tutulmalı. Çoğu aile reisi, her yaz ailesini alıp ya kendi baba evine gider
veya eşinin baba evine gider. Ya da, sadece onu ve çocukları gönderir.
Böylelikle bir taşla iki kuş vurduğunu düşünür. Hem sılayı rahim ve hem de
seyahat yaptık diye hesap eder. Oysa istisnalar hariç, bu gibi ziyaretlerde
yoğunluklar, koşuşturmacalar, yorgunluklar pek de dingin vakitler geçirmeye
imkân vermemektedir.
Elbette bu ziyaretler de
olmalıdır ancak, aile fertlerinin ihtiyaçları, talepleri, fikirleri de alınarak
imkânlar ölçüsünde herkesin huzur duyup, verim alabileceği, manen ve bedenen
motivasyon kaynağı olabilecek, alternatif seyahat programları da
oluşturulmalıdır. Bu bir ihtiyaçtır. Hele bazı ailelerdeki sorun ve sıkıntıları
göz önünde tutarsak, bu bir zarurettir.
Üstelik bunun için çok uzun
zamanlara, çok uzak yerlere, çok büyük, geniş maddi ve manevi imkânlara da
gerek yok.
Yeter ki samimiyetle, ailece
geçirilecek bereketli, feyizli, muhabbetli ve hidayet üzere ihya edilmiş, ziyan
edilmemiş zamanlar hedeflensin, karşılıklı anlayış içinde makul programlar
belirlensin.
Bu şekilde geçirilen zamanlar;
psikolojik, fizyolojik ve sosyolojik olarak sıhhat getiren, seyahatler
olacaktır biiznillah...