Eğitim, insanın kendini geliştirmesi ve içerisinde yaşadığı topluma faydalı bir birey olması açısından günümüz dünyasının en temel meselelerinden biri olarak addedilmektedir. Eğitimin yaygınlaşmasıyla birlikte birçok ülkede okur-yazarlık oranı neredeyse yüzde yüze yaklaşmış, bu durum söz konusu eğitimden geçen bireylerin hem sosyal hem de ekonomik hayata katılımını daha kolay ve sistematik bir hale getirmiştir. Özellikle yaygın eğitimin zorunlu eğitime evrilmesi, eğitimde sosyal adaleti ve ekonomik kalkınmayı sağlaması adına toplumlar önemli mesafeler kat etmiştir. Lakin yaygın eğitimin zorunlu hale getirilmesinin bahsi geçen avantajlarının yanında dezavantajları da olmuştur.

Bireysel özgürlüklerin dikkate alınmaması, alternatif öğrenme yöntemlerinin zorunlu eğitim ile birlikte kısıtlanması, eğitimde tekdüzeliğin oluşması, eğitimde şiddetin artması ve üniversite kapılarında oluşan öğrenci yoğunluğu gibi başlıklardır.

Zorunlu eğitime yapılan en büyük eleştiri bireysel özgürlükleri kısıtlaması gelmektedir. Özellikle bu itirazı dile getirenler, zorunlu eğitimin öğrencileri belirli bir sistem içinde öğrenmeye zorladığından bireyin veya ebeveynlerin kendi veya çocuklarının eğitimi üzerindeki kontrolünü sınırladığını ifade etmektedirler. Bu itirazın önemli temsilcilerinden biri olan Ivan İliç, “normal eğitimde amaç, bireyin kendi hızına ve kendi ilgi alanına göre şekillendirilmesidir.” Lakin standart okul ve müfredat sistemi bu özgürlüğü engellediği gibi bireysel yetenekleri ve öğrencilerin kendine özgü öğrenme hızlarını da önemsemediğini ileri sürmüştür. Zorunlu eğitimin, bireyleri daha çok standartlaştırılmış sınav sistemine göre değerlendirmesi, nihayetinde öğrencileri müfredat konusunda pasif alıcılar haline getirmiştir.

Alternatif eğitim yöntemlerinin teşvik edilmemesi veya bir yönden engellenmesi de zorunlu eğitime karşı öne sürülen bir başka eleştiri konusudur. Lakin ülkemiz gibi öğrenci nüfusu çok olan ülkelerde bu yaklaşımlar maliyetli olarak görüldüğünden yeterince desteklenmemektedir. Ayrıca zorunlu eğitimde amacın “istenilen tarzda bir birey yetiştirmek olması” da alternatif yöntemlere şüphe ile yaklaşılmasına neden olmuş ve bu da farklı öğrenme yöntemlerine ihtiyaç duyan öğrencilerin göz ardı edilmesine neden olmuştur.

Zorunlu eğitime yönelik bir diğer eleştiri de tekdüzelik anlayışıdır. Özellikle zorunlu eğitim belirli bir müfredatı takip etmesi çoğu zaman sadece akademik eğitime odaklanmasına neden olmuştur. Bu durumda mesleki eğitime verilen önemin azalmasına neden olmuştur. Oysa bazı öğrenciler akademik başarıdan ziyade beceriye dayalı mesleklerde daha başarılı olabilmektedir ve zorunlu eğitim onların bu becerilere bir an önce ulaşmasına engel olmaktadır. Tüketici anlayış ön planda olduğu için üretkenlik rafa kaldırılmıştır. Zira küresel sermaye sahipleri böyle istedikleri için okullar birer pazar haline dönüşmüş vaziyettedir.

Zorunlu eğitim aynı zamanda okullarda şiddeti de doğurmuştur. Zorla sınıf ortamında oturtulan öğrenci, hem derse karşı ilgisiz hem de öğretmene karşı saygısız davrandığı için öğretmen ve öğrenci karşı karşıya gelmekte ve nihayetinde öfke patlamasıyla şiddet adeta kaçınılmaz hale gelmektedir.

Yanı sıra ülkemizde üniversite sınavlarına katılan öğrenci sayısının üç milyonu geçmiş olması da bir başka problemdir. 12 yıllık eğitimin özellikle lise kademesi zorunlu olmaktan çıkartılması halinde üniversite kapılarının önündeki yığılmanın önüne geçildiği gibi ülkemizdeki üniversite mezunu işsizler ordusunun önü de alınacaktır.

Sonuç olarak, eğitim sisteminin bireysel farklılıkları ve alternatif öğrenme yöntemlerini daha fazla göz önünde bulundurması gerekmektedir. Eğitimin herkes için eşit fırsatlar sunması kadar, bireyin kendi yetenekleri doğrultusunda şekillendirilmesi de önemlidir. Zorunlu eğitimle birlikte Amerika ve İngiltere gibi birçok ülkede halihazırda benimsenen homeschooling (evde okul) gibi yöntemler eğitimin içerisine dâhil edilmelidir. Yanı sıra ortaokul ve lise düzeyindeki okullar için mesleki eğitime ayrılan vakit ve imkânlar daha da artırılmalı ve akademik gelişimden ziyade mesleki beceriye yatkın olan bireyler için uygun ortamlar oluşturulmalıdır.