Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da
O’nun pak Rasulüne olsun.
Depremin üzerinden bir yıl geçti.
Depremin çok hasar vermediği Adana’da bile yıkılacak birçok apartman boş halde
tehlike saçıyor. Okuldan çıkan gençler, binadan düşen kocaman beton
parçalarını, binanın zorla ayakta duran kırık kolonlarına atarak binayı yıkmaya
çalışıyorlar. Gördüğümüz her yıkılacak binanın üstünde aynı firmanın ismi
yazıyor. Adana’da yıkılacak yaklaşık 4000 bina var. Bunların hepsini aynı firma
nasıl yıkacak? Yıkacaksa da bir yılda neden bitmedi?
Gelelim işin psikolojik boyutuna…
İnsanların o evlerde anıları var, yaşanmışlıkları var. Her gün oradan geçerken
depremin acısını unutmalarını nasıl bekliyoruz? Bu dönemin insanını her şey
vurdu. Koronavirüs mü vurmadı, deprem mi, sel mi, yangın mı? Bari belediyeler
ellerinden geleni yapsın da şu enkazlar kaldırılsın.
Yıkılacak bir şey varsa yıkılmalı,
yapılacaklar da yapılmalı… Şu gün olmuş, hâlâ depremzedelere verilen konutlarla
seviniliyor. Yapılanlar takdire şayan elbette. Ama bu insanlar bu zamana kadar
nerede yaşıyordu? Ne yapıyorlardı? Birçoklarının iş yerleri ya da çalıştıkları
yerler yıkıldı. Bu insanlar nerede çalışıyorlardı?
Her şey bu kadar yavaş ilerlemek zorunda
mı? İnsanlar harabe şehirlerde, depremin ilk günkü acısıyla yaşamak zorundalar
mı? Ceyhan depremini yaşamış biri olarak, depremin yıktığı yerlere yeni binalar
dikildiğinde o acı günleri unutmaya başladığımızı hatırlıyorum. Evleri yıkılan
insanlar yeni evlerine kavuştuğunda biz de o acıları unutmaya ve huzurla
yaşamaya başlamıştık.
Yıkım şirketleri, belediyeler ve devlet
görevini hakkıyla yerine getirmeli. Deprem bölgelerindeki yaralar acilen
sarılıp binalar yıkılıp artık muhtemel deprem tehlikesi olan şehirlere
yönelmeli. Hasar tespit çalışmaları, deprem konutları yahut afet evleri neden
hep depremden sonra yapılıyor ki? Deprem olmadan önce de çürük yapılar tespit
edilebilir, insanlar oralardan tahliye edilebilir. Kolonların içine kırık
kiremit veya gazete konmuş yapıları tespit etmek bu kadar mı zor?
Deprem ihtimali yüksek olan şehirlerde
adı ‘afet evleri’ olmasa da evler inşa edilmeli. Riskli binalar kontrol edilip
yıkılması gerekenler şimdiden yıkılmalı, bina ve ev sahiplerine de tıpkı
depremde evi yıkılmış gibi ev verilmeli. Kimse halihazırdaki evinden ayrılmak
istemez ve herkesin itiraz edeceği bazı şeyler olacaktır ancak devlet bu
konuda, evlatlarını kötülüklerden koruyan bir baba hassasiyetinde çalışmalıdır.
Belki denilecek ki bunlara para mı güç mü yeter? Yeter, yeter… Şu israflar ortadan bir kalksa, ülkenin kaynakları, kazançları çarçur edilmese, bu ülke insanının tamamına yetecek kadar zenginlik var Allah’ın izniyle. Yeter ki yapmak istenilsin.