İnsanı etkileyen en önemli
etkenlerden biri koşullardır. İnsanın imkânı ve koşulları belirleyici
faktörlerdir. Bilişsel yaklaşıma göre insan aktif bir varlıktır. Anlama,
yorumlama yapabilen nerede nasıl davranacağını bilen bir varlıktır.
Yağmurlu havada şemsiyesini
kullanırken soğuk havalarda daha kalın giyinir. Ekonomik koşullara bakıldığında
gerçekten insanoğlu çok çaresiz kalabiliyor. Yeme, içme, barınma gibi zaruri
ihtiyaçlar karşılanmadığı zaman her anlamda işler aksayabilir. İşler
aksadığında psikoloji altüst olabiliyor.
Bu anlamda öğrencilerle
yaptığımız görüşmelerde ‘’inanın hocam bir dürüm alacak param yok.’’ Diyen
sayısız öğrenciyle karşılaşıyorum. İçim cız ediyor. Kime yanacağımı artık
bilemiyorum. Baba çaresiz, anne çaresiz, öğrenci çaresiz… Rabbim herkese sabır
versin rızkını artırsın demekten başka seçenek kalmıyor.
Aylarca aynı elbise, aynı
ayakkabı, eve gidip iki lokma bir şeyler atıştıran öğrenci sayısı bir hayli
fazladır. Kira, elektrik, doğalgaz, internet mutfak masrafı varın siz
hesaplayın. Evdeki hesap çarsıya uymaz dedikleri şey bu olsa gerek. Bu
şartlarda bu psikolojiyle motivasyon nasıl sağlanacak? İstediğimiz kadar
konuşsak da kafa başka yerde. Bu konuda ilginç bir örneği paylaşmak isterim:
Yıllar önce kabir ziyaretlerine gidilirken herkes manevi bir atmosfer
içindeyken bir köylümüz kabirlerin etrafında çokça uzamış otlara bakarak keşke
ineklerim burada olsaydı bu otlardan faydalansaydı. Demiş.
Toplumun en büyük sıkıntılarından
biri de kendi çocuğum kendi kedim kendi ineğim…
Mantık böyle olunca kuşaklar
fazlalaştı. Herkes kendine göre bir kuşak kalıbına girdi. Bir şeyler
denildiğinde bu falan kuşaktan bu falan ayda doğdu bu falan mevsimde doğdu
bunun burcu bu. Aslında bu burçta olanların genel karakteristiği böyle
gençtirler fazla üstüne gitmeyin ne istiyorlarsa verin başını belaya sokar gibi
söylemler bu gençlerimizi bu hale getirdi. Aslında biz konuşa konuşa onları bu
psikolojiye inandırdık. Yok demesini bilmedik hep var hep var dedik.
Yeni kuşağın varlıktan sonra
böyle bir duruma düşmesi alışagelmiş bir tablo olmadığı için ciddi ciddi sorun
oldu. Varlıktan yokluğa düşmek o kadar önemli olmalı ki peygamberimize (a.s)
konu oldu. Bir insanın varlıktan yokluğa düşmesi travma sebebi değil mi?
Büyüklerin çocuklara bunu anlatabilmesi oldukça zordur. Her gördüğünü almaya
çalışan bir nesile büyüklerimiz yoku nasıl anlatacak? Sosyolojinin en büyük
problemi bu olsa gerek.
Neden?
Hep gençlerimize madde ve
maddiyat üzerinden izahlar yaptık. Temel dinamikler üzerinden izahlar yapsaydık
belki bu kadar sorun yaşamayacaktık. Uğruna çile çekeceğimiz değerlerimiz
olmalı. Açlıkta susuzlukta kısacası bütün sıkıntılarımızda bize kendini
hatırlatan Allah’ı çok anmalıyız. Kalplerin ritim bulması, huzura kavuşması
için bütün çilelere sabır edebilmeliyiz. Ve her daim yaratıcıyı hatırlatıcı
izahlar yapabilmeli ve
yapmalıyız.
Her şeyin bir süs ve eğlenceden ibaret olduğunu ciddi ciddi
anlatabilmeliyiz. Hayatımızın bir imtihandan ibaret olduğunu hatırlatmalı, daha
kaliteli bir yaşam sürdürmek istiyorsak gençlerimize fani olduklarına
inandırabilmeliyiz.
Selam ve dua ile…