Son zamanlarda insanların
muhabbetlerine baktığımızda insanların bir özlem içinde olduğunu rahatlıkla
görebiliyoruz. Daha çok huzur, daha çok rahatlık daha çok beklenti… Bu davranış
boyutu ve psikolojiden anlıyoruz ki insanımız daha çok gözler, daha çok bekler.
Yapmaz, yapanları daha fazla eleştirir.
Çoğumuzun bağı, bahçesi, suyu
kısacası birçok imkânı olmasına rağmen bunlarla uğraşma yerine hazıra konmayı
arzulamamız ne kadar tembel olduğumuzu gösteriyor. Hep emekten alın terinden
bahsedip sadece tüketici olmak bir çelişki değil mi? İnsanlarımız genelde bu
perspektifte konuşur. Büyüklerimizin deyimiyle ya böyle olur kardeşim? İnan ki
olmaz. Çalışmak lazım, uğraşmak lazım, ümit var olmak lazım.
Konuştuğumuz kadar uğraşmıyoruz.
İnanın ki uğraşanlar bu kadar konuşmuyor.
Uğraşan insanlar, emeğin alın
terinin ne kadar kutsal olduğunu çok iyi bilir. Bu profildeki insanlar çok
konuşan insanları sevmez, daha çok işine bakar. Çoğu zaman susmayı tercih edip
tavsiyede bulunurlar. Emek sarf eden bu kitle, susmayı statik durağan değil
dinamik değişken olarak görürler. Bu bakış açısını herhangi bir fikirde
ideolojide bulamazsınız.
Tarih boyunca hep çalışıp
çabalayanlar başkaları tarafından dışlanmış hor görülmüş hatta iftiraya bile
maruz kalmışlardır. Susarak bu akıma öncülük yapanlardan biri Hz. Meryem’dir.
‘’Hz. Meryem, çocuğunu
dünyaya getirmişti. Ancak, kavminin yanına, onların bu konuda içinde
bulundukları fitne halini bildiği halde nasıl dönebilirdi. Onu, hak etmediği
halde, iffetsizlikle itham edeceklerdi. O, içinde bulunduğu durumun iç yüzünü
onlara nasıl inandırabilirdi. Bu karmakarışık düşünce ve sıkıntı halinde ne
yapacağım şaşırmışken, ona seslenen; sıkılmadan yiyip içmesini ve kavmine
gidince nasıl davranması gerektiğini şöylece bildirmişti: “Ye, iç; gönlünü hoş
tut. Eğer birini görürsen, Rahman olan Allaha konuşma orucunu adadım, bu gün,
kimseyle konuşmayacağım de” (Meryem, 19/26)
Rahman, bu davranış biçimini
ön görmüşse kanaatimce bizler her sıkıntılı durumumuzda susup çabalayarak
birçok işimizi kolaylaştırabiliriz. Herkesi eleştirmek yerine herkese laf
yetiştirmek yerine susarak yaratana sığınmak en mantıklı yol olsa gerek. Bana
göre susarak çalışmak büyük bir erdemdir. Herkesin yapamadığı bir iş olsa
gerek.
Çoğu insan bu konuda sabır
gösteremediği için psikolojik bunalımlar yaşadığına bizzat şahit olmuşumdur.
Beklentilerimizi sadece toplumdaki bireylere göre yaparsak yanılırız. Bazen de
toplum da bizi yanlış yorumlayarak yanlış yapabilir.
Söylentilere göre bir gün
müfettişler bir dağ köyüne gider arabaları bozulur yolda kalırlar. Ne ederler
ne yaparlar bir türlü arabayı çalıştıramazlar. Oradan geçen delikanlı gelir
arabayla biraz uğraşır. Çalıştırmayı başarır. Müfettişler delikanlıya teşekkür
eder ne işle uğraştığını sorar. Delikanlı; “Öğrenciyim, öğretmenim bugün
müfettişler okula gelecek, sen başarılı bir öğrenci değilsin, bugün okula
gelme, dedi bende okula gitmedim” cevabını verir.
Bu yaşanmışlıklardan
hareketle nerede nasıl konuşacağımızı nerede nasıl susacağımızı bilmek çok
büyük bir erdemdir. Selam ve dua ile…