Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasulüne
olsun.
Gündemi çok hızlı değişen ülkemizde zaman zaman kalıcı
gündemler de oluyor. Bunların başında seçimler geliyor. Adaylar, vaatleri, yapacakları,
yıkacakları… Bunları izlerken, insan kendini uyuşturulmuş gibi hissediyor.
“Neydi bizim beklentimiz? Vardı bir şeyler ama neydi?” tarzı düşüncelere
dalmaktan kendini alamıyor.
Şimdi bir düşünelim. Sabahları toplu taşıma araçlarıyla
okula veya işe giderken kendinizi istiflenmiş balıklar gibi hissettiniz mi hiç?
Ha bir de şey var: Pazarda satılmak üzere kafeslere konulmuş tavuklar. Her bir
bölmede en az iki tavuk, pazara götürülürler. Bazen belediye otobüsünde
giderken, o tavukların mı yoksa bizim mi daha konforlu bir ortamda gittiğimizi
kıyaslarım. Hep de tavuklar kazanır.
Bir kere; açık havada gidiyorlar, havasızlık, bunalmışlık
problemi yok.
İkinci olarak; ücret ödemiyorlar. Bedavadan seyahat.
Sonra her bir kafeste tek veya iki kişiler. Biz bir otobüste
140 kişi dip dibe. Geçenlerde okula giderken yaşlı bir amcaya yer verdim.
Çantamı ben taşımadım. Amca da taşımadı tabii. Çantam, sırt sırta dayandığımız
kızlarla aramızda sıkıştı.
Tavukların son avantajı olarak: Hepsi tavuk. Aralarında
erkek yok. Otobüste birileri sürekli isyan ediyor: “Mahremiyet diye bir şey
kalmadı! Hepimiz birbirimize dayandık bu ne biçim iş! Kaptan, yolcu alma
artık!”
Şoför de işin, kendisinde değil belediyede bittiğini
söylüyor. Haklı… Belediye kimde bitiyor ya da başlıyor? Elbette ki bizde…
Oylarımızla bir yerlere geliyorlar ve bize tavuk ve balık muamelesi yapıyorlar.
Övgüleri dinliyorlar, eleştirilere kulak tıkıyorlar. Sonra eleştiri sövgüye
dönüşüyor, her gün otobüslerde bol bol duyuyoruz. Üç tane devlet hastanesinin,
bir sürü sağlık kuruluşunun önünden geçen aracı bir buçuk saatte bir yapınca
herkes mağdur oluyor işte.
Hani nerede o elektrikli otobüsler? Neden çalışmıyor?
Belediyelerin iş verme kriterleri de değişti. Birtakım
partiler belediye seçimini kazanır kazanmaz ilçenin veya beldenin yaşlılarını
işe soktu. Buna gözlerimizle şahit olduk. Eskiden başkan adaylarına “Oğluma iş
vereceksen sana oy veririm.” denirdi. Şimdi? “Dedeme iş vereceksen oyum sana!”
Makarna ve çayın lafı çok oldu. Evet, ihtiyaç sahiplerinin
makarna, çay ve bilumum ihtiyaçlarını karşılamak belediyenin görevidir. Kendi
haklarımızı lütufmuş gibi gösteren başkan adaylarına da oy vermeyelim ama bunun
yanı sıra, kendi görevi olarak alt veya üst geçit, yol bakım çalışmaları, su
kaynaklarının temizliğini falan gözümüze sokan kimselere de, devletin
yaptırdığı köprüyü kendisi yaptırmış gibi lanse edenlere de oy vermeyelim.
Son olarak; Gazze ateş altında, Doğu Türkistan esir, Arakan
çaresiz bir haldeyken sahnelerde parti müziği eşliğinde oyun oynayan belediye
başkan adaylarına da oy verilmesini tavsiye etmiyorum. Ama yine de siz
bilirsiniz tabii.