Mevlit kandiline kavuşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Onun mübarek doğum
yıldönümüne. Peki kimdir o?
Asr-ı Saadeti anlatan, Resûlüllah Aleyhisselâmın hayatını konu edinen
tarafsız tarihi kaynaklara baktığımızda karşımıza bir sevgi, şefkat, merhamet,
adalet, sabır, tevazu ve doğruluk abidesi çıkmaktadır. Dost ve düşmanlarını
hayran bırakan bir ahlak abidesi...
O, ince ruhlu, duygu yüklü bir babaydı.
Sevecen, affedici, anlayışlı bir kocaydı... Aile fertleri, onun
yakınında yaşayanlar, dostları, ashabı aşkla, tutkuyla bağlıydılar ona. Onun
varlığı en zor anlarında, en çileli, acılı zamanlarında dostları için bir
teselli kaynağıydı. Gülümseyen dudakları, huzur dolu, sevecen bakışları ümit
saçardı, hayat dağıtırdı etrafına...
Tevazunun, alçak gönüllülüğün, sadeliğin kaynağıydı. Her söz ve davranışı
tevazunun müşahhas birer şekliydi. Yoksullar gibi giyinir, yoksulların
yediğinden yerdi. Devlet başkanıydı. İslam ordusunun başkomutanıydı. Devlet
hazinesinin, beytülmalin anahtarları onun elindeydi. Ama o açlıkta karnına taş
bağlayarak dolaşır, vücudunda iz bırakan, keçi kılından yapılma kaba kilimlerin
üstünde uzanırdı.
Onun şefkat ve merhameti dillere destandı. O bir şefkat ve merhamet
Peygamberiydi! Asla intikam almazdı. Kin ve nefretin yeri yoktu onun
kalbinde... Eline fırsat geçince hemen düşmanlarını bağışlar, teslimiyetlerini
aşkla kabul eder, hidayete erdikleri için sevinir, onları bağrına basardı. Onu
yurdundan kovan, dünyayı ona dar eden, savaş meydanlarında onun gözleri önünde
ashabını şehid eden en azgın müşriklere dahi beddua etmemez, hidayetleri için
dua ederdi.
O bir sevgi Peygamberiydi! Ashabının üzerinde titrerdi. Dostlarının
hatalarını görmezden gelir, ayıplarını örterdi. Bir baba şefkatiyle davranırdı
yarenlerine... En küçük sorunlarıyla bile ilgilenir, çözüm bulmaya çalışırdı.
Onların acı ve sevinçlerine ortak olurdu. Kendisi yemez onlara yedirir, kendisi
giyinmez onlara giydirirdi. Çocuklarla çocuk olur, büyüklerle büyük... Diz
çöker, çocukların saçlarını okşar, onlarla arkadaşça konuşurdu. Yaşlı ve
hastaları ziyaret eder, gönüllerini hoşnut edecek hediyeler götürürdü.
Onun gibi şefkatli bir baba, onun gibi anlayışlı bir koca bulunmazdı
yeryüzünde. Kızı Fatıma (r.a) ziyaretine geldiğinde önünde ayağa kalkar, kendi
yerine oturturdu onu. Gittiği zaman da dışarı kadar uğurlar, hayır dualarda
bulunurdu. Gülümseyerek konuşurdu ev halkıyla. Ev işlerinde onlara yardımcı
olurdu. Elbisesini bazen kendisi yıkar, söküklerini dikerdi. Hanımlarının
kaprislerine göz yumar, hoşgörüyle davranırdı onlara. Torunlarını sırtına
bindirir, onlarla güreşir, çocukça oyunlarına iştirak ederdi.
Asla büyüklük taslamazdı. Konumuyla gururlanmazdı. Onun heybetinden
heyecana kapılanlara sevgiyle bakar, omuzlarını okşayarak veya mübarek ellerini
yavaşça göğüslerine dokundurarak “Sakin olun! Ben de sizler gibi Allah’ın
kuluyum. Abdullah’ın, Amine’nin yoksul yetimiyim!” derdi.
Evet! O yumuşak huylu, güzel ahlaklı, sevgi çağlayanı bir nadide varlıktı. Lakin onun bu yönü zulüm ve zalime boyun eğdiği, kötülük odaklarına sessiz kaldığı anlamına gelmez. O, sevgi ve barış peygamberi olduğu kadar direniş ve cihat Peygamberiydi de... Haksızlığa kesinlikle tahammül etmezdi. Halkları ezen, halkları kendilerine kul yapmak isteyen, heva ve heveslerini Allah’ın hak dininin yerine ikame etmeye kalkışan, Allah’a ve tevhide düşmanlık yapan zorba güçlerle korkusuzca savaştı. Her zaman ezilenlerin dostu oldu. Şirk taraftarlarının uzlaşma çağrılarını elinin tersiyle itti. Allah’ın hakimiyeti dışındaki egemenlik iddialarına kesinlikle hoşgörü göstermedi.