Tank, top ve uçak ile yapılan
savaşlardan önce insanlar kendilerini korumak için kalelere sığınırlardı. Kale
sakinleri normal zamanlarda surların dışına çıkar, ekim biçim işi yapar,
hayvanlarını otlatır, akşam kaleye dönerlerdi. Savaşlarda avantaj sağlamak için
kaleler yüksek yerlerde yapılırdı. Böylece saldırganlar aşağıdan yukarıya
çıkmak durumunda kalırdı ki kaledekiler taş yuvarlama şeklinde dahi olsa
savunma yapabilirlerdi.
Tabi gelen kuvvet
püskürtülemezse, kaleye kapanılırdı. Saldırganlar ise surları çepeçevre çembere
alır, içeriye herhangi bir şeyin girmesini engellerlerdi. Tabi içerdekilerin
gıda stoku bitince ya teslim olurlardı ya da çemberi yarmaya çalışırlardı. Yani
bu durumda kaledekiler kapıları açar ve karşı saldırıya geçerlerdi.
Soru şu: Herhangi bir aklı
evvel çıkıp kalenin içerisinde bulunanların çemberi yarma ve karşı saldırıya
geçmelerini kınayabilir mi? Gazze’de yaşanan tam da bu değil midir? Yıllardır
israil Gazze’yi kuşatma altına almış durumdadır. Bir tarafta deniz, beri
tarafta modern silahlı bir ordu arasında sıkıştırıyorlar. HAMAS’ın yaptığı şey
çember yarma harekatıdır. Kaledekilerin dışarıya çıkma savaşına bir şey
demeyenler, HAMAS’ın 7 Ekim’deki harekâtına laf yetiştirmeye çalışıyorlar.
İsterseniz biraz empati
yapalım. Örneğin Antep’i Gazze’nin yerine koyun. Urfa’yı Kudüs olarak düşünün.
Maraş’ı ise Han Yunus olarak değerlendirin. Düşman buraları işgal ettiğinde,
Antep’e giren Fransızlara Şahin Bey neden saldırdı diye sorabilir miyiz? Ya da
Maraş’taki düşmana Sütçü İmam o ilk kurşunu neden sıktı diyebilir miyiz? Ya da
Urfalılar kendilerinden kat kat üstün düzenli bir orduya neden kafa tuttular
diye saçmalayabilir miyiz?
Hem adı geçen şehir
halklarının destansı başkaldırıları olmasaydı, kendilerine “Gazi, Kahraman ve
Şanlı” unvanları verilir miydi? Yine empati yapmanızı istiyorum. Sizin ülkeniz
işgal edilmiş, düşman; can, mal, namus, ırz, ekin demeden her şeyi kirletiyor.
Kendinizi savunmak için yaptığınız mücadeleye terörizm diyorlar. Bu duruma göre
işgalci güç meşru olmuş oluyor. İki kelime ile açıklayalım: Yaman çelişki.
Bütün bu tezatların içinde
olumlu bir durum var: Saflar netleşiyor. Artık herkes haklı ve haksızı net
olarak görüyor. Yönetici veya avam, kimin nerde durduğu daha bir açıklığa
kavuşmuş durumda. Çünkü HAMAS öyle bir harekât yaptı ki turnusol kâğıdı görevi
gördü.
Konu ile ilgili açıklama
yapanların, bundan sonra “Ama, fakat, lakinlerin” arkasına saklanma lüksleri
kalmadı. Beyanda bulunanların ne tarafta oldukları, ağızlarını açar açmaz aleni
bir hal alıyor. Bu arada eskiden israil işgalciliğinden yana iken terörizm,
insan hakları, yaşam hakkı gibi süslü lafları siper edinenler de açığa çıkmış
durumdalar.
Örneğin barıştan dem vuran
birçok liderin, aslında huzurlu ortam sağlansın diye Filistinlileri sükunete
davet ettiğini, her şeyi kabullenmeleri gerektiği şeklinde tavsiyelerde
bulunduğunu anladık.
İslamcıların hali ise daha
bir iç acıtıcı. Çünkü Mısır meydanlarında Müslüman kıyımı gerçekleştiren Sisi
gibi birinden medet bekliyorlar. Ya da tasması ABD’nin elinde olan ve deve
etlerini löp etmekten başka hiçbir dertleri olmayan körfez ülkelerinin
liderlerinden beklenti içiresindedirler. Bilmiyorum Seyyid Kutup bu günkü Sisi
ve benzeri diktatörlerden olumlu tavırlar bekleyen İslamcıları görse idi ne
derdi?
Aslında merhum Seyyid Kutup bize görmeden teşhisi koymuş: "Bu gördüğünüz Arap orduları İslam ve Müslümanları savunmak için değil bilakis sizleri öldürmek için kurgulanmış ve dizayn edilmişlerdir. Yahudilere tek kurşun/mermi bile atmazlar."