Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in müjdelediği şekliyle;
“Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluş” olan
bereketleri ve hayırları ve Kur’an’ın indirildiği Kadir gecesini barındıran
Ramazan Ayı’nı geride bıraktık.
Ramazan sonrası ilimizde yerleşmiş bir Ramazan kültürüne ne
kadar sahip olduğumuzu sorgulamamız gerekir. Sokakta açıktan oruç yemenin pek
olmadığı ve tüm ülkeye örnek olan ilimizde yerleşmiş bir ramazan kültürümüz
yoktur. Belki de yeni bir şehir olmamızdan kaynaklı olabilir. Özellikle
büyükşehirlerde Ramazan ayının ruhuna uygun Osmanlıdan beri devam eden
gelenekleri ilimizde yaşamıyoruz.
Aşırı sıcağa rağmen oruç tutma oranının yüksek olması
yanında, camilerde mukabele sünneti geleneği ve teravih namazını dışında bir
geleneğe ve kültüre sahip değiliz. Birde esnafımız ve işadamlarımız genellikle
zekatlarını Ramazan ayına denk getirerek fakir ve miskinleri sevindiriyorlar.
Lakin Batman esnafının bu örnek özelliğini istismar eden kesimler marifetiyle
Batman, Ramazan ayında “dilenci” kaynıyor. Özellikle dışardan gelen dilenciler
sayesinde esnaf, işyerinde oturamayacak duruma geliyor.
Ramazan kültürünün yerleşmesi adına Batman Müftülüğünün ve
kurumların bir çalışmasına şahid olmadık. Bir mahya kültürüne bile sahip değiliz.
Son birkaç yıldır Batman’da 1-2 camide başlayan mahya uygulaması, o mahalle
çevresiyle sınırlı kaldığından kimsenin dikkatini de çekmiyor. Oysa şehrin
hakim nokta ve camilerinde bu uygulamanın yapılması ve yaygınlaştırılması
gerekmez mi?
Koskoca şehirde bir iftar çadırımız bile olmadı. Önceki
yıllarda birkaç noktada iftar çadırı ile hem imkanı olmayanlara iftar verildi,
hem de toplumsal kaynaşma adına güzel bir adım atılmıştı. Maalesef bu yıl ne
belediye ne de başka kurum iftar çadırı kurma lütfunda bulunmadı(!)
Batıdaki camiler İslam’ın ruhuna uygun olarak kadın, çocuk
ve ailelerin birlikte gelip ibadet ve dinlenebilecekleri birer yeşil alan, sosyal
ve kültürel aktivitelerin yer aldığı külliye şeklinde yapılırken, Batman’daki
camilerde betondan başka bir şey göremiyoruz. Ve bu amaca matuf olarak bir
çalışma ve faaliyette göze çarpmıyor. Esentepe Camii ve külliyesi bu amaca
hizmet edeceği belirtilmesine rağmen somut bir çalışma görülmüyor.
Eğer Ramazan ayında camilerle ilgili bir çalışma
yapılmayacaksa ne zaman yapılacak. Tam aksine birçok camide özellikle müezzin
eksikliği, cami cemaatinden gönüllüler ile dolduruluyor. Kayyum belediyesi
döneminde camilerde yoğun bir şekilde temizlik yapılırken, seçimden sonra gelen
yeni yönetim döneminde bu örnek çalışmayı da göremedik.
Öncelikle Ramazan eğlence ayı değil, Kur’an ve ibadet ayı
olduğu bilinci ile bu ruha uygun etkinlikler yapılması gerektiğini o zamanda,
şimdi de söylüyoruz. Geçen yıllarda iftar çadırında teravih namazı vaktinde
Ramazan kültürü ruhuna aykırı bir şekilde sihirbaz ve sirk gösterileri
yapılması tam bir skandaldı. Verilen tepkiler sonrası bu yanlış proje revize
edildi. Ramazan’ın, manevi ikliminden hakkıyla yararlanmak ve maddi-manevi
yönden güzel bir ay geçirmenin hesabını yaparken, maalesef Ramazanın manevi
ikliminden faydalanmak yerine Ramazanı “eğlence” ve “festival” ayına dönüştürme
çabalarına şahid olduk. Oysa Ramazan ibadet ayıdır. Ramazan ümmetin ayıdır.
Ramazan Kur’an ayıdır. Ramazan oruçla dirilme ve dayanışma ayıdır.
Sonuç olarak, Ramazanı hayatımızda bir dönüm noktası ve
fırsat olarak kabul edip, yaşantımıza bir çeki düzen verelim. Ramazan ayında
yapılan ibadetlerin Müslümanlar için bir yol azığı olduğunu ve bu yol azığının
bitmemesi için Ramazan ayı sonrasında da aynı ruhla ibadetlere devam edilmesi
gerektiğini unutmayalım.
Başta Diyanet İşleri Başkanlığı, STK’lar ve diğer kurumların
fert, aile ve toplum olarak huzurlu ve huşu içinde geçireceğimiz Ramazan’lar
geçirebilmemiz için yerleşik Ramazan kültüne sahip olmamız adına gerekli
adımların atılmasını temenni ediyoruz.
Selam ve dua ile…