Suriye’de geçen hafta devrik Baas rejimine bağlı unsurlar Nusayri yoğunluklu yerlerde hükümet güçlerine saldırılar yaparak isyan girişiminde bulundular.

Bazı karakolların ve polis noktalarının hedef alındığı saldırılarda 2 gün içerisinde 300’den fazla polis ve askerin öldürüldüğü gelen bilgiler arasında.

Saldırılarda yeni yönetime bağlı güvenlik birimleri kadar siviller de hedef alındı.

Bazıları Baas döneminde önemli bir güce sahip olan Mahir Esad’a bağlı silahlı birlikler, kendilerine destek vermeyen Nusayri sivilleri bile öldürmekten çekinmediler.

Ahmet Şara hükümetine bağlı askerlerin isyanı bastırırken devlet gibi davranmadığı, silahlı-silahsız ayırımı yapmadan isyanın olduğu bölgede bir katliam yaptığına dair çokça iddia atıldı ortaya.

Sınırların çiğnendiğine, intikam hissiyle mezhepçi refleksin birleşmesi sonucu katliama varan cinayetlerin işlendiğine dair iddiaları haklı çıkaracak çok fazla bilgi ve belge var aslında.

Yeni hükümet de durumun vahametinin farkına varmış olmalı ki açıklama yapma ihtiyacı hissetti.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara, sorumluların cezalandırılacağını açıkladı.

Şara’nın açıklamaları çok net:  “Biz mazlumları savunmak için savaştık ve hiçbir kanın haksız yere dökülmesini kabul etmeyeceğimiz gibi, en yakınımızdakiler dahil hiçbir olayın cezasız kalmasına da izin vermeyeceğiz.”

Suriye Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra “siviller değil sadece silahlı unsurlar öldürüldü” diyenlerin de vicdanlarını sorgulamaları gerekir.

Türkiye’de genellikle sosyal medyada; Hatay ve çevresinde ise alanlara da çıkarak “Alevi katliamı var” iddiasıyla yeni Suriye yönetimini ve Türkiye’deki hükümeti protesto edenler, hatta tehdit edenler oldu.

Baas döneminde yüz binlerce insan katledilirken, milyonlarca insan göçmen durumuna düşerken ses çıkarmayanların, Baas’a yönelik en ufak bir tepki göstermeyenlerin, katliamları bile mezhep üzerinden kategorize etmesi ibretlik bir durum oldu.

Soykırımcı Siyonist rejimin Suriye’de bazı yerlere askeri anlamda yerleştiği, önce Dürziler sonra da PKK’nin güdümünde olan SDG üzerinden planlar yaptığını açıkladığı günlere denk geldi Baas taraftarlarının ayaklanma girişimi.

Olayın içinde bir “organizasyonun” olduğuna dair bir işaret de şuydu.

Lazkiye ve Tartus’ta ayaklanma girişimi olan günde PKK-YPG de Halep’e bağlı Eşrefiye ve Şeyh Maksud mahallerinde hükümet güçlerine saldırılar gerçekleştirdi.

Mazlum Abdi’nin tam da o gün Siyonist rejimin sıcak mesajlarına aynı sıcaklıkta karşılık verdiğini de unutmayalım.

Öcalan’ın “örgütü feshetme” kararının açıklanmasından sonra bunun SDG’yi kapsamadığını söyleyenlerin kimler olduğuna da iyi bakmak lazım. Özellikle DEM parti içerisindeki Arap Alevisi parti yöneticisinin açıklama yapması hiç şaşırtıcı olmadı.

Ancak hesaplar tutmadı.

Baas taraftarlarının ayaklanma girişimi çabuk bastırılınca YPG de yeniden anlaşma moduna döndü.

Aslında Dürzilerin de süren görüşmeler neticesinde yeni yönetimle anlaşmaya yakın olduğuna dair haberler vardı.

Amerika, Trump geldiğinden beri Suriye’den çekileceğine dair sinyaller veriyor ve herhalde bu sinyaller SDG yönetimine “açık mesaj” olarak da iletilmiş.

Neticede mevcut tabloya bakıp silahta ısrarın bir süredir bekleyişe geçmiş olan Türkiye’yi harekete geçireceği, israilin ise sadece kendi çıkarlarını öncelediği için güvenilir bir müttefik olamayacağı gerçeğiyle yüzleşti Suriye PKK’si ve “bazılarını” çok öfkelendirse de Suriye yönetimiyle anlaşma imzaladı.

Hemen sonra Dürzilerin de Yeni Suriye yönetimiyle anlaşmaya vardığı açıklandı.

Sonuca en çok öfkelenen, büyük ihtimalle soykırımcı Siyonist rejim olmuştur ve önümüzdeki süreçte provokasyon ve tahriklere başvurması beklenebilir.

Siyonist rejim “Dürzi kartı” ile elini çok güçlü sayıyordu; ama “Yekpare bir Suriye” gerçeğinde bu kartın ters tepebileceğini herhalde hesaba katmıyordur.

Yahudi ulus devlet yasasından sonra ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülen işgal altındaki topraklarda yaşayan Dürzilerin rahatsızlığının artması ihtimali de vardır.