En meşhur putperest Ebu Cehil’di. Lat ve Uzza adlı putlara secde eder,
onlardan yardım dilerdi. Onlar adına kurbanlar keser, onların adına yemin
ederdi. İslam’ın gelişiyle, İslam’a ve müslümanlara, Lat ve Uzza adına en çetin
ve büyük düşmanlığı o ortaya koydu. Öyle ki İslam’a ve müslümanlara karşı verilen
mücadelede en ön safta yer almakla yetinmedi, malını bu uğurda harcadı ve son
olarak Bedir Savaşında, Lat ve Uzza adına Müslümanlarla savaşırken telef oldu,
gitti.
Bu meşhur putperestle beraber, İslam dünyasında putperestliğin tarihe
karıştığını biliyorduk. Ancak son zamanlarda ülkemizdeki kimi uygulamaları
görünce, o meşum inancın hortladığını görüyoruz. Bazı kutlamalarda, çocuklara
secde ettirilmesi, okunan şiir ve yapılan konuşmalarda İslami değerlere
saldırının aleni bir şekilde yapılıyor olması, putperestlik özlemlerinin
depreşmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu olumsuz gidişattan güç alan kimi karanlık odakların, işi fiili saldırıya
geçirerek konum almaya çalışması; pusuda bekleyen esas puta tapıcıları daha
ciddi bir şekilde heyecanlandırmaktadır. Kapalı Çarşıda ‘Ulusal saygı duruşu
esnasında!??’ yürüyen bir vatandaşın darp edilmesi, işin vardırılmak istendiği
yeri göstermesi açısından ibret vericidir. 21.yüzyılda Ebu Cehil gibi inanmaya
zorlanmak, nasıl izah edilmelidir?
Toplumların hayatı boşluk kabul etmez, eşyanın tabiatı bunu gerektirir.
Eğer bir toplumun hayatında din/İslam yoksa din dışı diyebileceğimiz kavramlar,
düşünceler, ideolojiler veya kişiler toplumların hayatını doldurur. Milletin
arasından dini, ibadeti ve kutsal değerleri çekip almak için savaş verirseniz;
onu yerine gelecek olan batıldır, putperestliktir ve bunu besleyecek olan
fıtrat dışı ritüellerdir.
Hele bunun resmi bir edayla ve asla kimsenin dokunamayacağı bir
pervasızlıkla sürdürülmesi; uzun vade de yeni nesillerin zorlanarak bu işe
mecbur hale getirilmesi hedeflenmektedir. Eğitim sistemiyle çocukların tek
tipleştirilerek ‘işleme tabi tutulması’ İslam’a rağmen, İslamsızlığın;
müslümanlara rağmen putperestlik ritüellerinin aşama aşama topluma kabul
ettirilmesinin hazin sonucuyla karşı karşıyayız demektir.
Bunun çaresi tevhidin hakikatidir. Yani ‘La ilahe illallah’ın
toplumun hayatına yeniden ve tam manasıyla hâkim olmasıdır. Muamelatımızda,
düşüncemizde, vizyonumuzda ve geleceğimizde Allah’tan başka hiçbir ideoloji,
kişi, güç ve saplantı yer edinmemelidir. İnsanın fıtratına uygun olan, insana
şahsiyet ve şeref kazandıran ve kula kul olma zilletini yasaklayıp Âlemlerin
rabbi olan Allah’a kul olma izzet ve erdemini veren bu ulvi duruştur.
Netice olarak her insan nasibi oranında yer, içer, hayatını sürdürür ve
inanır. Akıl nimetine rağmen, İslam’ın dışında din arayanların; Yüce Allah’tan
başka ilahlaştırılan kişi, zümre ve ideolojilere ibadet niyetiyle tazimde
bulunması akılsızlıkla beraber nasipsizlik ve azgınlığın en uç noktasıdır.
Tefekkür edemeyecek kadar akla ihanet edenlerin, hakikatin gür sesini
duymayacak kadar sağır olanların, imanın nurunu idrak edemeyecek kadar kör
olanların, ahmaklık çukurunda debelenip durması sadece Ebu Cehil’i
gülümsettirir.