İnsanların hayat felsefesine
baktığımızda daha çok mutsuzluk üzerine kurulduğunu çok rahat söyleyebiliriz.
Hangi meslek grubuna dokunsak hep sitem hep sitem… Sakın hukuk seçmeyin
halimizi görüyorsunuz. Sakın mühendislik seçmeyin iş yok. Sakın tıp seçmeyin
doktorlar her gün dayak yiyor. Zaten öğretmenlik Allah’a emanet gibi cümleler
başını alıp gider.
Okumuş bir meslek sahibinden
bu sözleri duymak insanın içini parçalıyor. Yaşadığımız toplumun maalesef
bakışı böyledir. Her şeyi maddiyata indirgeyen bir bakıştan nasıl medeniyet
çıkar varın siz düşünün. Bu hayatta hiç mi sıkıntı olmaz, hiç mi imtihan
edilmeyiz; en değerli insanlar hiç mi çile çekmedi. Bir sıkıntıyı kafada bu
kadar büyüten bir anlayış nasıl insanlara yol gösterir, nasıl rehberlik yapar?
Bu da tam bir muamma.
Tarihsel ve sosyolojik
örneklere baktığımızda gerçekten o dönemin insanları tam bir örnekti. Bir
şeylerden vazgeçme gibi bir karakterleri vardı. Bir namaz kaçtığında en değerli
hurma bahçeleri satılırdı, köleler azat edilirdi, su kuyuları alınıp
vakfedilirdi. Madde, manaya feda edilirdi. Bugün ise mana, maddeye feda
ediliyor; ebedi bir hayat geçici bir hayata tercih ediliyor, yazık hem de çok
yazık. Nerden nereye… Bu yüzden hep dua ediyoruz, Allah’ım hepimizi bu gaflet
uykusundan uyandır; bilinç ver.
Bize maddiyattan önce şeref
lazım, izzet lazımdır. Maddiyat üzerinden yürüttüğümüz mantıkla çok şey
kaybediyoruz belki farkında değiliz. Eskiden saygın insanlar vardı, sokakta
yürüdüğümüzde birbirimizi sorarken utanılır, çekinilirdi bir büyüğünün dökülen
sözlerini merak eder; kendisinden bir ricada bulunmayı şeref sayardık. Şimdi
ise neredesin sorusuna yanlış cevaplar, seni şurada bekliyorum; haberin olsun
denildiğinde hemen geliyorum deyip iki saat üç saat gelmemeler…
Üç saat sonra gelindikten
sonra ne sıkılma ne hayâ sanki o üç saat bekliyormuş gibi hareket etmeler…
Bütün bunlardan yola
çıkıldığında varılan sonuç maddeyi manaya kurban etme. Sonra yaş ilerleyince de
biz niçin bu hale geldik? Manayı öne çıkarma gibi bakış artık geç olur.
Çocuklarımıza parayı değil, önce değeri vermeliyiz. Parayı değerden önce
verirsek iş değişir, sadece para verdiğinizde mutlu olurlar. Sadece para
verdiğinizde sizi öper, başka zaman sizi öpmek akıllarına gelmez.
Çoğu zaman velilerimle bir
araya geldiğimde “Çocuklar arıyorlar, sadece para istiyorlar, parası bitene
kadar arama sorma yok; para bittiğinde alo baba nasılsın iyi misin ?” Allah
aşkına söyle bu nasıl bir iş, nasıl bir mantık, şaşırdık kaldık.
Şaşırıp kalmamak için
doğru yola girmemiz gerekir, doğru yol da bellidir. Elâzığ’a bilet alıp Muş
arabasına binersen Elâzığ’a varamazsın, o yüzden doğru istikamet için doğru
olmak, dürüst olmak gerekir. Önce ayakları yıkayıp sonra yüzü yıkarsan olmaz,
önce mana sona madde daha sonra sentez.
Selam ve dua ile…