Siyerin en etkili sahnelerinden biri olan Hz. Hubeyb’in idam sahnesinde dikkat çeken bir ayrıntı vardır.
Kendisini şehid edecekleri sırada şöyle beddua eder: “Allah’ım, şu Kureyş kafirlerini kahret! Topluluklarını darmadağın et! Tek tek canlarını al, hiçbirini sağ bırakma!”
Bu beddua, müşrikleri öyle korkuttu ki kimisi kulağını tıkadı, kimisi yere kapaklandı. Uzun süre sonra bu beddua onların içlerini tırmaladı durdu.
Yani müşrik oldukları halde, düşman görüp katletmekte beis görmedikleri bir müminin bedduasına kayıtsız kalmıyorlar, başlarına bir şey gelecek korkuyorlar.
Resulullah (sav) Hz. Muaz (ra)'ı Yemen'e gönderirken “Sen ehl-i kitap bir kavme gidiyorsun” diye başladığı öğüdünü; “Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir.” uyarısıyla bitirir.
Hadis-i Şerifin bir rivayetinde ise şöyle geçer: " Facir(günahkar) bile olsa, mazlumun duası makbuldür, onun fücûru kendisini ilgilendirir."
Efendimiz (sav)’in mazlumun bedduasından Rabbine sığındığını da unutmamak gerekir.
Şu anda bir yıldır Filistin’deki, Lübnan’daki mazlumların kimlere nasıl beddua ettiği ayan beyan ortada.
Yaşlısı, kadını, çocuğu, şehidlerinin başında en içten niyazlarıyla yalvarıyorlar ve en başta, güçleri yettiği halde kendilerine destek olmayan Arap yönetimlerine öyle bir beddua ediyorlar ki, bundan arşı âlânın titrediğini anlamak zor değil.
Bu beddualardan doğrudan ya da dolaylı olarak zulme seyirci kalan herkesin bir pay alacağı da ortada.
Demek ki Mekke müşrikleri olsaydı bu mazlumların beddualarından korkacaklardı fakat bugünün münafıklarının umurunda değil.
Ve bedduaya sebep olan zulmün çeşit çeşit tonu her yerde..
Bazen bir makam koltuğunda, bazen bir mikrofon başında, ekranda, bazen klavye başında bazen bir duruşma salonunda velhasıl, haktan sapılan her yerde..
İslam düşmanlarının dipsizliği için söze gerek yok.
Yalnız tarikat erbabı bir alime daha önce o kadar iftira atılıp itibarına ilişilmesi yetmezmiş gibi iki gün önce verilen onsekiz yıllık hapis cezası ve eşi için çıkarılan yakalama kararı da dehşet bir hadise idi.
Sırf cinsi sapkınlar razı olsun diye..
Muhafazakarlık giydirilmiş feministler memnun olsun diye..
Peki bu kadar keyfi eziyete karşı elini kaldırıp da beddua etmişse.
Katkısı olan herkese. Köpürtene, kışkırtana, fasıkların, zındıkların ve azgın keferenin getirdiği haberleri mutlak doğru kabul edip bilir bilmez ateşe odun taşıyanlara.
Bedduadan korkmayan kimse, yarınk mahkeme-i kübradan da korkmaz.
Mahşer günündeki hesaptan, mizandan, amel defterinden, sırat köprüsünden korkmayan Allah’tan da korkmaz.
Allah’tan korkmayanların ise birbirinden farkı yoktur.
Bedduaların ürkütmediği canlı türünü takdiri ilahinin hükmünden başka durduracak ne vardır ki?
Ah almaktan Allah-ı azimüşşana sığınırız.
Ağlatmaktan El Adl olan Hakka sığınırız.
Ve beddua almaktan korkmayan insan suretindeki canlılardan da Rabbimize sığınırız.