Müslümanların
birliğine, kardeşliğine, gücüne, geleceğine, saadetine, ilerlemesine darbe
vuran birçok etken var; mezhep taassubu, cehalet, bağnazlık, yoksulluk,
bilimsel gelişmelere ilgisizlik, rehavet ve tembellik…
Ama hiç
kuşkusuz Müslümanlara en büyük darbeyi vuran şey milliyetçiliktir.
Milliyetçilik İslam ümmeti için ölümdür. İslam ümmetinin vahdetinin önündeki en
büyük engeldir. Müslüman dünyanın ayağına vurulmuş bir prangadır. Aynı Allah’a
inanan, aynı Peygambere ümmet olan, aynı kitabı kutsal bilen, aynı kıbleye
yönelip namaz kılan, gelenekleri, inançları bir olan kardeşleri birbirine
düşürüp düşman eden bulaşıcı bir hastalıktır.
Geçen gün
ülkemizin tanınan tarihçilerinden biri olan Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma’nın
şu acı dolu sözlerine şahit oldum; “Ben 72 yaşındayım. İşte bu kitaplar içinde
yaşlandım. Bütün dünyayı gezdim, varabildiğim yer; Müslümanları bitiren
milliyetçiliktir".
İhsan Hoca
hiç de abartmıyor. Yüz milyonluk Türkiye’nin huzur ve birliğine bombayı koyan
milliyetçiler ve milliyetçilik değil mi? Milliyetçilik ve milliyetçiler
yüzünden bu ülke bir asırdır kan kaybetmiyor mu? Büyük acılar yaşamıyor mu? Bu
halk on binlerce evladını milliyetçilere kurban etmedi mi? Kardeşi kardeşe
düşman yapan, Müslümanı Müslümana düşüren milliyetçilik değil mi?
Milliyetçilik
öyle iğrenç bir hastalık ve sapmadır ki dinimize, namusumuza, vatanımıza düşman
alçak paçavraları aynı kanı taşıyoruz diye baş tacı edip bizimle omuz omuza
camilere koşan din kardeşlerimizi düşman belleyip ötekileştirebiliyoruz. Kendisine
karşı kurtuluş savaşı verdiğimiz işgalci düşmanın dillerini hayatımızın her safhasında
kullanıp alan açtığımız halde bizimle omuz omuza vatan ve din savunması yapan
kardeşlerimizin dilini bilinmeyen dil ilan ediyor, onu yasaklıyor, bu dili
konuşana suçlu gözüyle bakıyoruz.
Yine her
gün mukaddes kitabımızı çarşı pazarlarda, polis koruması altında yakan
alçaklarla birlik olma hayalleri kurarken Müslüman komşularımızı aşağılıyor,
ayrı dil ve kavimden oldukları için düşman belleyip yabancı muamelesi yapıyoruz.
Irak’ta,
Suriye’de, Afganistan’da ve daha birçok yerde zalim, işgalci düşmana, istilacı
kafirlere karşı birlik olmamızı, bir olmamızı engelleyen en önemli etkenlerin
başında milliyetçilik gelmiyor mu?
Artık,
barbar Batıdan, sömürgeci Fransa’dan, Haçlı artığı Hıristiyanlardan ithal
edilmiş bu iğrenç hastalıktan kurtulmanın zamanı gelmedi mi? İnsan görünümlü
birer hayvana dönüşmelerine rağmen, her türlü yalanı, iftirayı, alçaklığı
yapmalarına rağmen; bu ülkenin huzuruna, barışına, halkların kardeşliğine
alçakça saldırmalarına rağmen, hayasızca dinimize ve namusumuza el uzatmalarına
rağmen; her türlü günahı, sapkınlığı, ahlaksızlığı, inançsızlığı yaymak için
çırpınmalarına rağmen; bizimle aynı kanı taşıyorlar diye bu insan
müsveddelerine nasıl dost olabiliyor,
iğrençliklerine göz yumabiliyor, destekleyip güçlenmelerine zemin
hazırlayabiliyoruz?
Bu
savrulmanın Müslümanlıkta yeri var mı? Bu dinin peygamberi en büyük savaşını
kendisiyle aynı kanı taşıyan insanlara karşı vermedi mi? Hem Muhammediyim deyip
hem de Muhammed’in dinine en büyük düşmanlığı yapanlara aynı kanı taşıdıkları
için sempati duyup dost olanlara sormak lazım; bu nasıl Muhammedilik? Bu Nasıl
Müslümanlık?