BRIC ismi ilk defa 2001’de
dönemin Goldman Sachs Yatırım Bankası Başkanı Jim O’Neill tarafından, Better
Global Economic BRIC (Brezilya, Rusya. Hindistan, Çin’in İngilizce isimlerinin
baş harfi) isimli yayınında ortaya atıldı.
Brezilya, Rusya, Hindistan ve
Çin dışişleri bakanlarının Eylül 2006’da New York’ta bir araya gelmelerinin
ardından 16 Haziran 2009’da Rusya'nın Yekaterinburg şehrindeki zirvede dört
ülkenin liderleri bir araya gelerek bazı ilkeler üzerinde anlaştılar.
İkili ilişkiler, eşitlik,
karşılıklı devlet işlerine karışmama, küresel ekonomik durumu iyileştirme, yeni
para birimine duyulan ihtiyaç, ittifakın uluslararası arenada nasıl etkin
olacağı ve ortak fayda ilkeleri üzerinde anlaştılar.
BRİC’e 2011 yılında Güney
Afrika Cumhuriyeti’nin katılımıyla üye sayısı 4’ten 5’e, ismi de BRICS oldu.
5 üye ülkenin toplam 3 milyar
240 milyonluk nüfusu dünya nüfusunun yüzde 40’ına tekabül etmekte ve ulusal
ekonomik büyüklükleri toplamı da 26 trilyon dolara karşılık geliyor. Bu da
dünya ekonomisinin yüzde 26’sını oluşturmaktadır.
2011 yılından itibaren
liderler düzeyinde ittifakın on beşinci zirvesi 23 Ağustos Çarşamba günü Güney
Afrika’nın Johannesburg şehrinde “BRICS ve Afrika” başlığıyla gerçekleşti.
Rusya devlet başkanı Vladimir
Putin, hakkındaki Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından verilen savaş suçu
işleme suçlamasıyla tutuklama kararı olması hasebiyle ancak telekonferans
yoluyla zirveye katıldı. Ev sahibi üye ülke Güney Afrika’nın da UCM üyesi
olması hasebiyle tutuklanmayacağı konusunda Putin’e güvence verememesi de
ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu.
Putin, konuşmasında dünya
ekonomisinin doların egemenliğinden kurtulmasının önemine, üye ülkelerden dolar
saltanatına sor verme amaçlı çalışmalarına değinerek, Ukrayna savaşında Batı
ülkelerinin Ukrayna’ya destek vermelerini sert bir şekilde eleştirdi.
Zirvede ayrıca şu başlıklar
konuşuldu ve tartışıldı.
İnsanlığın tek kutuplu değil
çok kutuplu ve insaflı, adil bir küresel sisteme ihtiyacı olduğu,
BRICS’in de bu prensipten hareketle kendini geliştirmesi gerektiği…
Açılış toplantısının “BRICS
ve Afrika” başlığıyla olması ittifak üyelerinin Afrika’ya verdiği önemi belirtmekle
birlikte ABD, Fransa ve Avrupa’ya verilen bir mesaj olarak algılandı.
Doların egemenliğine son
verilmesinin önemine işaretle üye ülkelerin kendi aralarında yeni bir para
kullanabilecekleri sinyali verildi.
Hindistan Başkanı Modi’nin
teşkilata yeni üyeler alınması, Afrika Birliği Teşkilatının da kalıcı üye kabul
edilmesi önerisi, ittifakın genişlemeye hevesli olduğunu göstermektedir.
Ki İran, Mısır, Nijerya,
Sudan, Suudi Arabistan, Yunanistan, Bangladeş, Arjantin, Afganistan, Arjantin,
Lübnan, Endonezya, Meksika ve Türkiye’nin de olduğu 40 ülkenin üye olmaya ilgi
duydukları dile getiriliyor.
Sonuç olarak BRICS, yeni bir
AB ya da NATO olabilecek mi?
Genişleyerek büyüyerek yeni
bir dünya düzenini kurabilecekler mi?
Dolar ve ABD’nin
hegemonyasını kırarak yeni emperyalist bir güç mü yoksa adil ve hakkaniyete
dayalı bir dünya mı inşa edecekler?
Ülkesinde yaşayan
Müslümanlara karşı her gün ayrımcı kanun ve politikaları yürürlüğe koyan
Hindistan ve Çin, iddia ettikleri gibi nasıl adil bir sistem inşa edecekler? Bu
konuda dünyayı nasıl ikna edecekler…
ABD ve Batı dünyasının bu
ittifakın genişlemesine karşı nasıl bir tepki ortaya koyacaklar..?
Bütün bunları zamanla
göreceğiz.
Gerçek olan şu ki, var olan küresel sistem ve kurumlar (NATO, BM, AB) dünyada adalet ve barış tesis edemiyorlar, öyle bir misyonları da yoktur. Bunun sonucu olarak bütün insanlık bir arayış içerisinde iken, yeryüzünde adalet ve barışı inşa etmesi gereken ve bu potansiyele sahip olan İslam Ümmeti’nin üzerine düşeni yapmaması insanı kahretmektedir.