‘Bugün mâh-ı Muharrem'dir muhıbb-i hânedân ağlar

Bugün eyyâm-ı mâtemdir bugün âb-ı revân ağlar

Hüseyn-i Kerbelâ'yı kan ile elvân eden gündür

Bu gün Arş-ı Muazzam'da olan âlî dîvân ağlar…’

-Alvarlı Efe Hazretleri-

İki yıldır Gazze'de kadın ve çocukların Siyonistlerce katledildiği, bütün dünyanın ise sadece seyretmekle yetindiği bir dönemde, bir Kerbela yıldönümünü daha idrak ediyoruz.

Tam 1386 yıl önce, Hz. Muhammed aleyhisselamın torunu, Hz. Ali ve Fatıma'nın sevgili evlatları, Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt'inden 72 yaren, Kerbela'da şehadet şerbetini içti. Aradan geçen bunca yıla rağmen bu elim olay, acısını ve tazeliğini hâlâ koruyor; görünen o ki korumaya da devam edecek.

Kerbela, mazlum ile zalimin mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. İnsanın insanlığından utandığı, tarihin kara bir sayfasıdır. Bu elim olayı duyan herkes, "Keşke o gün ben olsaydım da Hz. Hüseyin'in yanında, safında yer alsaydım, onlarla şehadet şerbetini içseydim!" der.

Elbette, bu dilek ve temenni, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir arzudur. Kerbela tarihte kaldı; tarihten gereken ders ve ibret alınır. Olmuş ve bitmişe çare yoktur, ancak olan ve olmuşun tekerrür etmemesi için gerekli tedbirler alınır.

Ne var ki, ümmet ve insanlık olarak Kerbela'dan gereken dersi alamadığımız açıkça görülmektedir. Kerbela tarihte yaşanmış bir olayken, günümüzde neredeyse bütün ümmet coğrafyası Kerbela toprağı olmuştur.

Günümüzün en büyük Kerbela’sı Gazze'dir. Gazze'de her bir gün, Kerbela'da şehit olanların toplamından daha fazla şehit vermekteyiz. Kerbela’da, kadın ve çocukların bedenleri mızraklarla, at nallarının altında parçalanırken, Gazze’de, tonluk bombalarla paramparça edilmekte, çadır ve barınaklarda napalm bombalarıyla cesetleri yakılmaktadır.

Fırat'ın suyuna hasret kalan Ehl-i Beyt'in çocukları gibi, Gazzeli kardeşlerimiz de bir yudum suya, bir parça ekmeğe, bir yardım eline muhtaçlar…

Bir adım ötede, Müslümanlar ve "sözde" İslam ülkeleri bir yudum su vermekten acizler… İslam ülkelerinin yöneticileri, müstemleke valiliklerinin, başkanlıkların, krallıkların ellerinden gitmemesi için bu zulme seyirci kalmakta, işgalci Siyonistlerle işbirliği yapmaktadırlar. Bahaneleri hazır: Ülkenin ekonomik, siyasi, askeri menfaatleri ve çıkarları.

Kerbela, birkaç gün sürdü. Müslümanlar olaydan günler, haftalar, hatta kimileri aylar sonra haberdar oldular. Olayın teferruat ve ayrıntılarını tam olarak anlayamadılar.

Peki ya Gazze? Durum öyle mi?

An be an, canlı yayında, katliamlar ve bombardımanlar izleniyor. Olayın bütününe hâkimiz. Saflar karmaşık ya da birbirine karışmış değil; her şey çok net ve belli. Karşımızdakiler, Hz. Hüseyin'in arkasında namaz kılanlar da değil. Ne isimleri, ne cisimleri, ne de yaşamları Müslümanlarla benzerlik taşıyor. Onlar, Müslümanların kadim, tarihi düşmanlarıdır; Ceddi Hüseyin'e ve babasına düşmanlık edenlerin torunlarıdır. Babası Ali'nin Kurayza’da başlarını vurduğu, Hayber'de zelil ettiği Yahudilerin torunları… İşte o lanetli topluluğun torunları, bugün intikam almaya çalışıyorlar.

Hz. Hüseyin, bugün sağ ve aramızda olsaydı, Kerbela'da olduğu gibi tek başına da kalsa, bedeni bomba ve füzelerle parçalansa da Gazzeli kadın ve çocukların feryadına icabet ederdi. Eğer bizler bugün Gazze'nin feryadına koşmuyorsak, kadın ve çocukların parçalanmış bedenleri bizleri harekete geçirmiyorsa, Kerbela ve Hüseyin’in kıyamından gerekli dersi almamışız demektir.

Kerbela ve Aşura, Müslümanların ittihadına, yeryüzünde adaletin tesisine, Gazze ve bütün Filistin'in özgürlüğüne, Siyonist işgal ve tahakkümün zevaline, zulüm ve tuğyana karşı kıyama vesile olsun.