Küçük Cafer, babası ile oynamak için ona yaklaştı. Ne zaman
canı istese babası onunla oynar, şakalaşır, sonra da sevip okşardı. Bu defa da
öyle yaptı. Televizyon izleyen babasının kollarından tutup kendine doğru çekti.
--- Babacığım, haydi güreş oynayalım! Dedi.
Babası yavaşça Cafer’e döndü. Parmaklarıyla saçlarını
okşadı. Yüzünde bir hüzün ifadesi vardı. Cafer, babasının üzüntülü olduğunu
anladı. Nedenini tam soracakken gözleri babasının izlediği televizyon haberine
takıldı. Televizyonda çirkin davranışlar sergileyen bir adam elinde tuttuğu
Müslümanların kutsal kitabı Kûr’an-ı Kerim-i yakmaya çalışıyordu.
Küçük Cafer hem üzüldü hem de öfkelendi. Camideki Kur’an
Kursuna gittiği için Kur’an okumayı öğrenmişti. Kur’an’ı çok seviyordu. Evde,
camide, misafirliğe gittiği yerlerde insanlar Kur’an’a çok saygı gösteriyor,
O’nu öpüp başları üzerinde taşıyorlardı. Ama televizyondaki bu adan O’nu
yakmaya çalışıyordu.
Küçük Cafer, minik dudaklarını üzüntüyle büzerek babasına
sordu:
--- Babacığım, bu adam ne yapmaya çalışıyor? Kur’an ona ne
yaptı ki? Neden Kur’an’ı sevmiyor?
Babası televizyonu kapattı. Küçük Caferi kucağına aldı. Şefkatli
bir bakışla ona baktı. Sonra ciddi, hüzünlü bir sesle:
--- Herkes Kur’an’ı sevmiyor ki yavrum, diye konuştu.
Küçük Cafer çok şaşırmıştı. Kur’an gibi bir kitap sevilmez
miydi?
--- Neden sevmiyorlar ki? Dedi merakla.
Babası,
--- Çünkü Kur’an nasihatlerde bulunuyor insanlara sürekli,
dedi. İyi insanlar olmalarını istiyor. İyilik yapmalarını istiyor. Kur’an bir
iyilik kitabıdır. Biliyorsun, Kur’an bizim yüce kitabımızdır. Allah, meleklerin
en üstünü Hazreti Cebrail’in vasıtasıyla Peygamberimize vahiy göndermiş.
Peygamberimize insanlar için neyin kötü, neyin iyi olduğunu söylemiş. İşte
Allah’ın bu emir, yasak ve tavsiyelerinin toplandığı kitaba biz Kur’an diyoruz.
Küçük Cafer, sevimli bir tavırla gülümsedi.
--- Bütün bunları biliyorum zaten babacığım.
--- Aferin oğluma! Evet, daha önce bunları sana söylemiştik
değil mi?
Küçük Cafer, ellerini çırparak bağırdı.
--- Hem sen hem annem anlatmıştınız. Ama en çok da camideki
hocamız anlattı.
Küçük Cafer birden derin bir üzüntüye kapıldı.
--- Kur’an’ı sevmeyenler, Allah’ı da sevmiyorlar o zaman!
--- Evet yavrum, diye cevap verdi babası başını üzüntüyle
sallayarak.
Küçük Cafer bir anlam verememişti bu duruma.
--- Kur’an bizi yaratan Allah’ın kitabı… Allah bu kitapta
bizlere nasihatler ediyor, iyi insanlar olmamızı istiyor. Neden ona düşmanlık
yapıyorlar ki?
--- Çünkü onlar Şeytan’ın dostları! Dedi babası. İyiliği
sevmiyorlar. İyi insanları sevmiyorlar. Kötü insanlar onlar. Hep kötülük olsun
istiyorlar. Allah ve O’nun yüce kitabı Kur’an dünyaya iyilik, güzellik hâkim
olsun istiyor. Ama kötüler buna karşı çıkıyorlar. O yüzden Allah’ı sevmiyorlar.
Kur’an’ı sevmiyorlar.
Küçük Cafer, minik başını önüne eğerek derin düşüncelere
dalmıştı. İyi insanlarla kötü insanları düşünüyordu. Bir taraftan da:
--- Ben iyi bir insanım, o yüzden Allah’ı da Kur’an’ı da çok seviyorum! Diye mırıldanıyordu.