482

 

               

              

Zamanların birinde bir memlekette iki arkadaş yaşardı, bunlardan biri güzel ahlakıyla, dindarlığıyla tanınırdı. Gerçi yoksuldu, ama hayatından memnundu, mutluydu. Dünya hayatını pek önemsemez, rızkından korkmaz, ebedi cennet yurdu için çırpınıp dururdu.

Öbür adam ise çok zengindi. Zenginliğiyle böbürlenir, dünyada ebedi kalacağını sanırdı. Bu zengin adamın çok güzel, geniş, çeşit çeşit meyve ve yemiş ağaçlarıyla kaplı bir bahçesi vardı. Bahçenin içinde buz gibi pınar suları akardı. Bu güzel, verimli bahçenin şöhreti her tarafa yayılmıştı.

Hoş, tatlı bir bahar sabahı bahçe sahibi, dindar arkadaşına:

-Bugün bahçemi birlikte görmeye gidelim mi? Diye teklifte bulundu. Biraz dolaşır,eğleniriz.

Dindar adam bahçe sahibinin teklifini kabul etti. İkisi birlikte bahçeye gittiler. Güzel bahçeyi dolaşıp hoş vakit geçirdiler.

Bir ara zengin adam, güzel bahçesine hayranlıkla bakıp böbürlendi:

-Şu harika bahçeyi görüyor musun? Ne muhteşem bir görünüşü var! Benim bahçem! Sadece benim… onun sahibi benim!

Dindar adam, zengin arkadaşına nasihatte bulundu:

-Zenginliğinle,malınla gururlanman doğru değil. Bu bahçenin sahibi sen değilsin, Allah’tır. Sen sadece bir emanetçisin. Yarın, öbür gün öldüğün zaman bahçe başkasının malı olacak. Zenginlik, mal ve mülk geçici şeylerdir.

Zengin adam öfkeli bir sesle dindar dostunu tersledi:

-Beni kıskandığın için böyle konuşuyorsun. Bahçenin tek bir sahibi var, o da benim! Ben varoldukça, bu muhteşem bahçe sadece benim olacak! Kendi alın terimle, çabamla kazandım ben bu bahçeyi. Kimse bana vermedi.

Dindar adam yumuşaklıkla:

-Yanılıyorsun kardeşim! Diye dostunu uyarmayı sürdürdü. Bahçenin gerçek sahibi Allah’tır. Bahçe yüce Allah’ın sana bir lutfudur. Bu ikramdan ötürü Rabbine şükretmelisin. Gururlanmayı, böbürlenmeyi bırakmalısın.

Lakin şımarıklık ve kibir zengin adamın kalp gözünü kör etmişti. Nasihatlerden, uyarılardan, telkinlerden hiç etkilenmiyordu. Allah’a şükretmeyi aklının ucundan dahi geçirmiyor, “Bahçenin tek sahibi benim, emeğimin ürünü bu bahçe!” diyor da başka bir şey demiyordu.

Dindar adam keder içinde oradan ayrıldı. Zengin arkadaşının nankörlüğüne, gafletine, şımarıklığına çok üzülmüştü.

Aynı günün gecesinde korkunç bir fırtına koptu. Gök gürlüyor, şimşekler ürkütücü sesler çıkararak çakıyor, evler sel suları içinde yüzüyordu. Azgın bir rüzgar tiz ıslıklar çalarak ağaçları yerinden söküyor, ta uzaklara fırlatıyordu.

Ertesi gün zengin adam sabahın ilk ışıklarıyla bahçesine koştu. Ama o güzelim, insanda hayranlık uyandıran bahçenin yerinde yeller esiyordu. Bahçeyi boydan boya kaplayan meyve ve yemiş ağaçları şimşeklerin ateşi ile kül olmuştu. Sel suları bahçeyi bir çamur deryasına çevirmiş, rüzgar, bahçenin çevresini saran duvarları yerle bir etmişti.

Zengin adam, karşısındaki viraneyi içi sızlayarak izledi. Dünkü sözlerinin, kibirli davranışlarının Allah’ı öfkelendirdiğini, Allah’ın onu cezalandırdığını anladı. Kalbi pişmanlıkla doldu. Göz yaşları içinde yere kapandı. Rabbinden af diledi. Bağışlanma istedi.

Zengin adam, bir daha asla böbürlenmeyeceğine, dünya malıyla mağrur olmayacağına, Rabbini unutmayacağına dair kendine söz verdi. Günlerce, haftalarca, aylarca göz yaşı dökerek tövbe etti.

 

 

 

 

 

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *