482

 

 

            

Peygamber efendimiz bir gün kırlarda tek başına dolaşıyordu. Dolaşırken Mekkeli bir müşrikle karşılaştı. Peygamberimiz adamı hemen tanıdı. Bu adam ünlü bir pehlivandı. Ayı gibi güçlü kuvvetliydi. Mekke’de onun sırtını yere getiren bir güreşçi daha çıkmamıştı. Adam kendi gücüne çok güveniyor, her yerde böbürleniyordu.

                Peygamberimiz ona selam verdi. Bir ağacın altına oturup konuştular. Peygamberimiz pehlivanı İslam’a davet etti. Putlardan vazgeçmesini istedi.

                Pehlivan oralı olmadı. Peygamberimize küstahça cevaplar verdi. Peygamberimiz ona:

                - Güreşte seni yenersem Müslüman olur musun? dedi.

                Pehlivan kahkahalarla gülerek karşılık verdi:

                - Ya Muhammed! Mekke’de beni yenecek hiç kimse yoktur! Sen de beni yenemezsin.

                - Ya yenersem… Müslüman olur musun?

                - Beni yenemezsin. Kendime güveniyorum. Beni yenersen Müslüman olmayı, Allah’ın peygamberi olduğunu kabul ederim.

                - Söz veriyor musun?

                - Evet…

                Bunun üzerine Peygamberimizle pehlivan güreşe tutuştular. Peygamberimiz onu kaldırdığı gibi yere vurdu.                          Küstah pehlivan neye uğradığını şaşırdı. Hemen itiraz etti.

                - Ey Muhammed! Bu sefer olmadı. Boş bulundum. Bir daha güreşelim.

                Peygamberimiz gülümseyerek:

                - Pekâla! dedi. İkinci defa güreşelim.

                Lakin pehlivan yine yenildi. Üçüncü defa güreşmek istedi. Tekrar yenildi. Her üç defasında da Peygamberimiz onu kaldırdığı gibi yere vurdu.

                Pehlivan yenilmişti. Verdiği sözü yerine getirmek istiyordu. Ama şeytan ona engel oldu. Pehlivanın içini kötü düşüncelerle doldurdu.

                Peygamberimiz Pehlivan’ın tereddütünü görünce hemen müdahale etti:

                - Haydi İman et! Verdiğin sözü tut!

                Lakin kibirli Pehlivanın iman etmeye hiç niyeti yoktu.      Aklınca Peygamberimizi zor durumda bırakmak için:

                - Evet, iman etmeye hazırım!dedi. Ancak kalbimin mutmain olmasını istiyorum.

                - Nasıl?

                - Sen Allah’ın Peygamberisin, öyle mi?

                - Elbette…

                - O vakit bana bir mucize göster! Madem Peygamberisin, ispatla!

                Peygamberimiz inatçı pehlivandan daha umudunu kesmemişti.

                - Ne yapmamı istiyorsun? diye sordu.

                İmansız pehlivan bir an durdu. Düşünceli düşünceli etrafa bakındı. Yakınındaki bir ağaç gözüne çarpınca sevinçle haykırdı:

                - Şu ağaca emret, senin yanına gelsin!

                Peygamberimiz yavaşça gülümsedi. Ellerini havaya kaldırdı ve dua etmeye başladı.Allah’ın izniyle ağaç birden kıpırdadı. Toprağı yararak Peygamberimize doğru geldi. Peygamberimiz bir el işaretiyle ağacı durdurdu. Kendisini mahcup etmediği için Allah’a şükretti.

                Mekkeli pehlivan dehşete kapılmıştı adeta. Gözlerine inanamıyordu. Nasıl olurdu? Cansız bir ağaç toprağı yara yara yürümüştü. Bu olamazdı.Pehlivan ağaca doğru koştu. Ağaç kökünün yardığı toprağı avuçladı. Açılan geniş yarığa elini koydu. Hayır bir hayal değildi. Gerçeğin ta kendisiydi.

Pehlivan yutkunarak düşündü:

                - Eğer iman edersem Mekkeliler beni yaşatmaz! Şanım, şöhretim gider. En iyisi Muhammed’i sihirbazlıkla suçlamak.

İmansız pehlivan utanmazca gözlerini Peygamberimizin yüzüne dikti. Sırıtarak:

                - Ey Muhammed, sen ne kadar büyük bir sihirbazmışsın! dedi.

                Sonra sallana sallana gitti. Peygamberimiz üzüntüyle pehlivanın arkasından bakakaldı.

                Dünya hayatı çok kısadır. Ahiret ise sonsuz! Pehlivan azıcık dünya hayatı için sonsuza dek süren cenneti kaybetti. Ve ebedi cehennemi kazandı. Ne kötü bir kazanç? değil mi?..

 

 

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *