Kardeşlerim pek bir alaka bulmayabilir ancak kaçıncı takrar
bilmem ama tarih Gazze’de Filistin Direnişi üzerinden yaman tekerrür ediyor!
Sadece zaman, zemin ve aktörler farklı o kadar!
Dert ve dersimiz olsun! Çünkü bizi kendimize getirecek
başka bir Mektep yok. Eti zehir, yağı zehir, balı zehir Dünya’dan/ Bütün fani
lezzetlere darılmadan geçilmez!!(NFK). Yine Ortadoğu!
Vahyin toprakları. Her tepenin bir Peygambere, her çölün
sayısız meleklere, her ağaç ve
taşın ayetlere şahitlik ettiği yer. Asayı Musa, İbrahim’in Baltası da burada
sahte ilahların başına indi. Burada “Küçük, Orta ve Büyük Şeytan’ın” hileleri
alnından hançerlendi! Tûr, ashab-ı Kehf,Nur ve Sevr.. burada vahye hamilik
yaptı!
Âdem’den beri gelen Allah’ın Hükmünü burada tamamladı! Son
peygamber; Hakk Yol İslam’ın din ve devletini burada kurdu, zinhar uymamız
gereken yasaları koydu. Yasa koymakla kalmadı bir de uyguladı!
İşte: “Hüküm Allah’ın, Resulullah tek örnekti.. Meşveret,
istişare, liyakat, eşitlik…” esastı. “Halka hizmet, Hakka hizmetti..” Raşidin
dönemi de bu çabadaydı ama çok geçmeden Bizans ve Persin “Babadan oğula
saltanatı” geldi. İtiraz ve ithamlar, sert tartışmalılara rağmen Yezid de malum
mirası dayattı.
Hakk ortadaydı ama sancağı yerde..
Kral öldü yaşasın yeni kral(!)
Muhammed’in din ve devleti için bedeller ödendi ama sonuç
değişmedi. Yezit, emirul mu’minun ise “korku konuşur; şantaj, montaj, mevki
makam, dünyalık vaatleriyle” kadim tanımlar; din, devlet ve yasalar yeniden
tanımlanır! Adalet gider, zulüm konuşur..
İşte o an SÖZ biter. Birilerinin sonucu belli olan bir sefere yani şehadete
çıkması farzdır artık! Hakikat bedel ister!
O Yolcu; zafer için değil, sefer için vazifelidir! O zaman;
evin, mahallen,
semtin, şehrin harap olur; Kerbela’ya değil, Can Gazze’ye döner!..
Hakikat yolunun yolcusu işte böyle bir yolda, bu
tercihlerle baş başa!
Zulmün nerelere varabileceğini, zalimin nereye kadar alçalabileceğini bilir.
Zalime her yerden silah teçhizat, para, gıda gelir.
Daha da kötüsü; “imdada gelir..” dediğin kardeşlerin de siner.. Tek sığınağın;
“Hasbunallahi we ni’mel wekîl!”
İşte böyle bir zamanda Fatıma’nın evinden çıkmıştır bir
adam! Yıl 680
(Hicri 10 Muharrem 61). Dünya sussa da susmayacak! Her kes boyun eğse de
eğmeyecek! Ben
demeden bu iş bitmez diyebilecek! Zulmün sarayına yürüyebilecek Hakk’ın ve
halkının temsilcisi olan bir adam çıkmıştır!
Her kese boyun eğdiren Yezit terör estiriyor. En iyilerin
köşelerine çekilmesini de yeterli bulmuyor; tam teslimiyet, biat istiyor!
Hz Hüseyn; sözün bittiği böyle bir zeminde akıbeti belli
olan Mekke’ye gider. Her taraftan gelen hilafet çağırına icabet için Kufe’yi
seçmiştir. Müslim bin Akîl’i de elçisi olarak gönderir.
On binlerin Müslim’i Hüseyn adına kutsadığı Kufe; Ubeydullah bin Ziyad’ın hile
ve tehditleriyle dağılmıştır. Yoldaki Hüseyn; şair Ferezdak’ın “Halkın, kalbi
seninle, kılıçları Yezitle; kaza ise gökten iner ve Allah dilediğini işler”
hikmetini duyar.
Artık kuşatılan Hüseyn’in; “Geri dönmek, Yezid’le görüşmek
veya serhatlerden birine gitmek” isteği yani “barış görüşmesi” isteği
reddedilir. Niyet, soykırımdır. Bunun için biat dayatılır!
Artık şehadete hazırlanan Hüseyn, Kefelilere son hitabını
yapar:
‘Ey Kufe halkı! Benim kim olduğumu ve sonra da vicdanınızın sesini dinleyiniz…
Davet-nameler göndererek, yalvararak buraya kadar çağırdınız.
Davetiniz üzerine geldim. Şimdi beni öldürmek istiyorsunuz…
Bu ne gaddarlık ne hilekârlıktır!”
Bu arada, Yezid’in Kerbela komutanı Ömer bin Sa’d’dır
Hüseynin amcazadesi, çocukluk arkadaşı; “At ya Sa’d! Anam babam sana feda
olsun!” denilen Sa’da’ın oğlu! Yapacaklarının; hesabını veremeyeceği bir
cinayet olacağını, Yezid’e bi’atın batıl olduğunu biliyor. Hüseyn’in ardında
namaz kılıyor, yene de gece karanlığında gidip despota biat için yalvarıyor..
Nihayet izzeti değil, zilleti seçiyor.
Yezid’e anlatsın diye tuttuğu şahit huzurunda;
“Ey Kufe halkı! …şahit olun ki, Hz. Hüseyin’e ilk oku ben
attım!” diyerek
koca orduya hücum emrini verip katliamı seyredip kadınlar gibi ağladı! “Düştü
Hüseyin atından Sahray Kerbela’ya. Cibril var haber ver Sultanı Enbiyaya.”
Altı aylık Ali Asgar dâhil Al-i Beyt’e soykırım oldu.
Çadırlar yağmalandı, kadınlar esir olarak mızrakların ucundaki kellelerle Şam
Sarayına alındı…
Hakkın ve halkın boynu büküldükten, esaretten sonra tabi ki
Yezid dahil nice etkili ve yetkili; “Ah! ben olsaydım; keşke, ama, fakatlarla”
görülen lüzum üzere üzülmüşlerdir! Tabi ki yersek(!?!)!
Diyeceğimiz: Hadi ordan! Ağıtlarınız, dualarınız batsın!!
Faciadan önce Hüseyn, günlerce yol gitti. Hak ve Batıl ortadaydı.
Yezid; ahlaksız, şarapçı, cani, zalim ve zâniydi.. Neden
onca “ilim irfan, güç ve
yetki sahibi” nice zevat suç ve günaha, zorbaya itaati seçti?
Hüseyn, sözün bittiği yerde sağır, kör, dilsiz kesilmiş
koca Ümmete mesaj
vermek için ŞEHADETİ seçti. Zalimi, zulmü, gaspedilen din ve devletin ne
hale geldiğini, kimin elinde inlediğini.. İzah için “tüm dünyasını, aile
efradını..” feda etti!
Netanyahu; “makamınızı seviyorsanız; oturun, konuşmayın!”
dedi. Bizimkilerin alayı işini biliyor(!) Onu yapıyorlar!
İşte bugün Gazze/HAMAS budur. Filistin Direniş Cephesi’nin
durumu budur! İki milyarlık bir Ümmetin haline, kuru ve kuruluşlarına, sanatçı;
özellikle de Ulema ve hükümetlerin haline bakın!
Gazze’min Kerbelası olmasaydı; şimdi Siyonistlerle ne
anlaşmalar, ortaklıklar, muhabbetlere; din ve değerlerimize ne tanımlar
yapacaklardı bu sürüngenler! Fazlalıksınız! İsraf, necîs, suç ve günahsınız..
Zelîl.. Kaybettiniz! Bir de Ahirette Ya zuntîqam!.. Direniş Cephesi; takkenizi
düşürdü, keliniz ortada!
GAZZEM, bizi buluşturdu, 622’nin
Nur Şehrine! Muzaffer eyle İlahî!..
0 yorum