Bayramların bir hamd yanı var bir de
İslam’ın şiarlarını yaşatma yanı. Her iki yan da günün gelişmelerinden
bağımsızdır, Müslümanların koşullar üstü sabiteleridir.
Bayramlar, Müslümanların hamd
hâllerindendir. İslam’da hamd, sürekli bir hâldir. Müslüman, küfür ve delalet
hâli dışında her hâline hamd eder.
Hamd hâli, iman hâlinin bir yansımasıdır.
Mü’minin imanı sevinç ve hüzünlere endeksli olmadığı gibi hamd hâli de sevinç
veya hüzünlere endeksli değildir.
Mü’min, sevince yol açan zaferler
karşısında kontrolünü kaybetmediği gibi, hüzne yol açan acılar karşısında da
çökmez.
Hamd, mü’minin dengede kalma;
soğukkanlılığını koruma hâlidir. Onun günün gelişmeleri karşısında dirençli
olması ve o direnç üzere yolculuğuna devam etmesi hâlidir.
Mü’min, duygusuz insan değildir; zaferler
ve diğer hayırlı gelişmeler karşısında mutlu olur; acılara üzülür, gözyaşı
döker. Ama ne sevinçler ne hüzünler, onun esasları çiğnemesine, yok saymasına
neden olur.
Bayramlar, İslam’ın şiarlarıdır. Mü’min,
sevincini ve hüznünü yaşarken esasları gözetir. Şiarları yaşatır. Sevinç
onun şiarları çiğneyecek bir coşkuya kapılmasına, hüzün de onda şiarları yok
sayacak bir çöküşe yol açmaz.
Öyleyse bayramın ertelenmesi veya “gerçek
bayram”ın gelecekte beklenmesi söz konusu bile değildir. “Bayramsa bayramınız
mübarek ola!” türü söyleyişler de cehaletin ürünüdür.
İslam’ın iki bayramı Arapça ifade ile
“îdü’l-fıtr” ve “îdü’l-adhâ” olarak Hicret’in ikinci yılından itibaren Hz.
Peygamber salallahüaleyhi vesellem’in emirleri doğrultusunda ve bizzat
önderliğinde tebrik edilmiştir.
İslam’ın bayramları ilan edilirken
Müslümanlar, Medine’de devletlerinin temelini atıyorlardı. Bununla beraber
mücadelelerinin yeni bir acılar süreci başladı:
Hicri 3’te Uhud Savaşı, Ramazan Bayramı’ndan
hemen sonra Şevval ayının başında yaşandı. Hz. Hamza, Hz. Musab gibi İslam’ın
aziz önderlerinin aralarında bulunduğu yetmiş sahabe şehid oldu. Ama
Müslümanlar, iki ay sonra Kurban Bayramı’nı teşrik tekbirleri eşliğinde tebrik
ettiler.
Uhud Gazvesi’nden sadece 4 ay sonra Hicri
4’te peş peşe Reci ve Bi’ri Maûne vakaları yaşandı. Her iki vakada yaklaşık
seksen Müslüman daha şehid oldu. Böylece birkaç ay gibi kısa bir sürede
Müslümanların şehid sayısı 150 civarına ulaştı. Münafıklar bir yana bırakılırsa
Uhud’a katılan İslam askeri 700 civarındadır. Dolayısıyla Müslümanlar; İslam
ordusunun dörtte birine yakın bir kısmını şehid verdiler. Acı hesapsızdı,
tevekkül de sınırsız. Yoksa gönüller o acıya dayanmaz ve dizler, o korkular
karşısında dayanamazdı. Kocaları şehid olan kadınların, evlatlarının elleriyle
gömen annelerin gözyaşları henüz kurumamıştı ve Müslümanlar, o acılar içinde
Hicri 4’te bayramları tebrik ettiler.
Bu Sünnet üzere; İslam tarihi boyunca
zaferlerin önemli bir bölümü gibi, felaketlerin, korkunç katliamlara yol açan
istilaların da önemli bir kısmı Ramazan ayında yaşanmış ve Müslümanlar, o
acılara rağmen bayramı ihmal etmemişlerdir.
İslam’ın bütün yanları gibi bayramların
da bir bireysel, bir de toplumsal yanı vardır. Müslümanın fert olarak her zaman
hamd edecek bir sebebi vardır. İman üzere olmak bile tek başına Müslüman için
hamda vesiledir. Onun gibi Müslüman toplum için de her zaman hamda vesile
olacak bir hâl vardır.
Hamd; iman atmosferidir. Mü’min, iman
atmosferinin dışına çıkmayacağına göre, hamd atmosferinin da dışına çıkmaz.
Onun her hâli o sınırlar içinde yaşanır. Bayramlar, hamd atmosferinin
içindedir.
Bayramların şiar yanı da hamd yanı kadar
önemlidir.
0 yorum