0

Bayramların bir hamd yanı var bir de İslam’ın şiarlarını yaşatma yanı. Her iki yan da günün gelişmelerinden bağımsızdır, Müslümanların koşullar üstü sabiteleridir.

Bayramlar, Müslümanların hamd hâllerindendir. İslam’da hamd, sürekli bir hâldir. Müslüman, küfür ve delalet hâli dışında her hâline hamd eder.

Hamd hâli, iman hâlinin bir yansımasıdır. Mü’minin imanı sevinç ve hüzünlere endeksli olmadığı gibi hamd hâli de sevinç veya hüzünlere endeksli değildir.

Mü’min, sevince yol açan zaferler karşısında kontrolünü kaybetmediği gibi, hüzne yol açan acılar karşısında da çökmez.

Hamd, mü’minin dengede kalma; soğukkanlılığını koruma hâlidir. Onun günün gelişmeleri karşısında dirençli olması ve o direnç üzere yolculuğuna devam etmesi hâlidir.

Mü’min, duygusuz insan değildir; zaferler ve diğer hayırlı gelişmeler karşısında mutlu olur; acılara üzülür, gözyaşı döker. Ama ne sevinçler ne hüzünler, onun esasları çiğnemesine, yok saymasına neden olur.

Bayramlar, İslam’ın şiarlarıdır. Mü’min, sevincini ve hüznünü yaşarken esasları gözetir. Şiarları yaşatır.  Sevinç onun şiarları çiğneyecek bir coşkuya kapılmasına, hüzün de onda şiarları yok sayacak bir çöküşe yol açmaz.

Öyleyse bayramın ertelenmesi veya “gerçek bayram”ın gelecekte beklenmesi söz konusu bile değildir. “Bayramsa bayramınız mübarek ola!” türü söyleyişler de cehaletin ürünüdür.

İslam’ın iki bayramı Arapça ifade ile “îdü’l-fıtr” ve “îdü’l-adhâ” olarak Hicret’in ikinci yılından itibaren Hz. Peygamber salallahüaleyhi vesellem’in emirleri doğrultusunda ve bizzat önderliğinde tebrik edilmiştir.

İslam’ın bayramları ilan edilirken Müslümanlar, Medine’de devletlerinin temelini atıyorlardı. Bununla beraber mücadelelerinin yeni bir acılar süreci başladı:

Hicri 3’te Uhud Savaşı, Ramazan Bayramı’ndan hemen sonra Şevval ayının başında yaşandı. Hz. Hamza, Hz. Musab gibi İslam’ın aziz önderlerinin aralarında bulunduğu yetmiş sahabe şehid oldu. Ama Müslümanlar, iki ay sonra Kurban Bayramı’nı teşrik tekbirleri eşliğinde tebrik ettiler.   

Uhud Gazvesi’nden sadece 4 ay sonra Hicri 4’te peş peşe Reci ve Bi’ri Maûne vakaları yaşandı. Her iki vakada yaklaşık seksen Müslüman daha şehid oldu. Böylece birkaç ay gibi kısa bir sürede Müslümanların şehid sayısı 150 civarına ulaştı. Münafıklar bir yana bırakılırsa Uhud’a katılan İslam askeri 700 civarındadır. Dolayısıyla Müslümanlar; İslam ordusunun dörtte birine yakın bir kısmını şehid verdiler. Acı hesapsızdı, tevekkül de sınırsız. Yoksa gönüller o acıya dayanmaz ve dizler, o korkular karşısında dayanamazdı. Kocaları şehid olan kadınların, evlatlarının elleriyle gömen annelerin gözyaşları henüz kurumamıştı ve Müslümanlar, o acılar içinde Hicri 4’te bayramları tebrik ettiler.

Bu Sünnet üzere; İslam tarihi boyunca zaferlerin önemli bir bölümü gibi, felaketlerin, korkunç katliamlara yol açan istilaların da önemli bir kısmı Ramazan ayında yaşanmış ve Müslümanlar, o acılara rağmen bayramı ihmal etmemişlerdir.

İslam’ın bütün yanları gibi bayramların da bir bireysel, bir de toplumsal yanı vardır. Müslümanın fert olarak her zaman hamd edecek bir sebebi vardır. İman üzere olmak bile tek başına Müslüman için hamda vesiledir. Onun gibi Müslüman toplum için de her zaman hamda vesile olacak bir hâl vardır.

Hamd; iman atmosferidir. Mü’min, iman atmosferinin dışına çıkmayacağına göre, hamd atmosferinin da dışına çıkmaz. Onun her hâli o sınırlar içinde yaşanır. Bayramlar, hamd atmosferinin içindedir.

Bayramların şiar yanı da hamd yanı kadar önemlidir.  

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *