19. yüzyılda Fransa ve İngiltere’ye burslu öğrenci olarak
giden Müslüman gençler, İslam’a karşı sözde akılcı bir tutuma çağrılırken Batı
uygarlığı konusunda aklı es geçen bir romantizme sürüklendiler.
Onların zihin dünyasında Batı, hangi hâl içinde bulunursa
bulunsun bir cennet olarak nakşedildi: Onlar, Batı’yı olduğu gibi değil,
Batı’nın kendisini onlara tarif ettiği gibi gördüler.
Bunun için Fransız İhtilalcileri birbirlerini acımasızca
katlederken onlar, Paris’i bir barış adası gibi tasvir ettiler. Onların bir
bölümü bizzat çatışan grupların içinde yer alırken oradan gönderdikleri
mektuplarda yakınlarına Paris hakkında cennet tasvirleri yaptılar.
Neredeyse 200 yıldır İslam dünyasındaki Batıcı/çağdaş/laik
çevrelerin Batı’ya bakışı hep gerçeği katleden romantizm çerçevesinde yol
almıştır. Ne I. Dünya Savaşı’nda Batı’nın İslam dünyasını istilası ne II. Dünya
Savaşı’nda Batı’nın kendi kendisini imhası, onları Batı hakkında
eleştirel/tahlilci bir yaklaşıma götürebilmiştir.
Eleştirel/tahlilci yaklaşıma göz kırpanları da Batı
Avrupa-Doğu Avrupa tahterevallisinde sallanıp durdular. İki yakadan biri adına
kalem sallamayı eleştiri zannettiler. “Yanlış anlaşılmasınlar” diye de iki
yakadan birini eleştirirken “Batı uygarlığı”na duydukları hayranlığı iki
cümlede bir ifade etme gereksinimi duydular.
Son dönemde Batı’nın iki yakasından ABD’nin Avrupa’ya karşı
aşağılayıcı ve peyderpey imha edici bir tutum içinde olması dahi onları
uyandırmadı.
Onların tutumları, batıl bir dine inanıp akıllarını hakikate
kapatan topluluklar gibi kuşaktan kuşağa tevarüs etti.
Zira onlar, yeni kuşaklarına Batı’ya bakan kapı dışında
hiçbir özgürlük yolu bırakmadılar. Bugünlerde “Ana Okulda Dini Eğitime Hayır!”
kampanyasında olduğu gibi çocuklarının İslam’la ilgili hiçbir şey duymaması
için despotça bir tutum içinde bulundular. Çocukları ile İslam arasında kalın
duvarlar ördüler. İslam’a meyleden çocuklarına akıl almaz baskılar yaptılar.
Onları miras hakkından yoksun bıraktılar. Onları İslam’dan nefret ettirmek için
Müslümanlar hakkında akıl almaz iftiralar attılar.
Öte yandan İslamî kesim de Batıcı/çağdaş/laik kesimin
kapıldığı Batıcı romantizmden kopacağından umut kesti.
Bize insan konusunda sürekli umut aşılayan Kur’an-ı
Azimüşşan’a ve Ebu Cehillerden dahi umut kesmemiş Resûl-i Ekrem salallahü
aleyhi vesellem’in davet yoluna aykırı bu tutum, söz konusu Batıcı/çağdaş/laik
yapıyı kemikleştirdi.
Bugün pek çoğumuz Ukrayna ve Rusya arasında yaşananlara
bakarak İslam dünyasındaki aklı her vakada es geçen Batı romantizminin
çözülmesini bekliyoruz. Oysa daha bugünden Doğu-Batı tahterevallisi bir daha
kurulmuş. Rusya safında duran var, ABD önderliğindeki Batı safında duran var.
Üçüncü bir seçenek akıllarına gelmiyor. Çünkü bugüne kadar akıllarının sadece
Batı’ya bakan kapısını açtılar.
Öte yandan hakikatin anlaşılmasını sadece vakaların akışıyla
ilişkilendirmek, irademizi harekete geçirmek için aklımıza da kalbimize de
seslenen İslam’ın yaklaşımına ve ondan beslenen Müslümanca duruşa aykırıdır.
Müslüman, tarihin akışının lehine dönmesi için beklemez.
İradesini işleterek o akışı yönlendirmenin yolunu arar.
Dolayısıyla İslam dünyasındaki Batıcı/çağdaş/laik kesimlerin
Batıcı romantizm rüyasından uyandırılmaları için İslam davetçilerinin harekete
geçmesi, hakikati onlara en bariz şekilde ulaştırması beklenir.
Onların uykusu öylesine derin ki bir uyandırıcı olmadan
uyanmaları beklenemez. Lâkin uyarıldıklarında, onların önlerinde ördükleri
bütün setlere rağmen hakikat onların kulaklarına ulaştırıldığında o kemikleşmiş
yapının inadını sürdürmesi de beklenemez.
0 yorum