Son haftalarda İslam ülkeleri arasındaki normalleşme
adımları geleceğe dair Müslümanlara, İslam ümmetine umut veriyor. Müslüman
ülkeler arasındaki normalleşme, ilişkilerin güçlenmesi Müslüman halkların
birbirlerine yakınlaşmasına da vesile olur kanaatindeyim. Yine bu normalleşme
İslam ümmetini bölüp zayıflatma siyaseti üzerinden onları sömürme amacındaki
şer güçlerin, Batılı emperyalistlerin projelerini de akamete uğratacaktır. Bu yüzden Amerika, İsrail ve Avrupa ülkeleri
bu yakınlaşma ve normalleşmeden derin bir endişeye kapılmış bulunmaktadır.
Yoğun seçim sürecinden ötürü Türkiye’de fazla ilgi
uyandırmayan ancak dünyanın gündemini meşgul eden ve İslam düşmanı devletleri
büyük endişeye sevk eden bu normalleşmelerden biri hiç kuşkusuz İran İslam
Cumhuriyeti ile Suudi Krallığının normalleşmesi, yakınlaşmasıdır. Bu
normalleşme Suudi Kralı Selman'ın İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi Riyad’a
davet etmesi ve Reisi’nin bunu memnuniyetle kabul etmesi ile en üst seviyeye
çıkmış bulunmaktadır.
Bilindiği gibi kırk dört yıl önce İran’da Müslüman halk
Amerika’nın en has adamlarından olan Şah Muhammed Rıza’yı devirmiş, İmam
Humeyni’nin önderliğinde İslami bir devrim gerçekleştirmişti. Amerika, İsrail
ve diğer Batılı güçler, Ortadoğu’da Amerika ve Batının çıkarlarının en önemli
koruyucularından biri olan Şahlık yönetiminin yıkılması karşısında büyük bir
panik ve öfkeye kapılmış, Şahlık rejiminin geri getirilmesi için İran’ı çok
yönlü bir saldırı altına almışlardı.
Amerika bu süreçte Körfez ülkelerini de İran’a karşı kışkırtmış
ve o günden beri İran ile özellikle Suudi Arabistan iki büyük düşman ve rakip
olarak mücadele sahnesinde yerlerini almışlardı. İslam dünyasının bu iki önemli
devletinin karşılıklı düşmanlığı Müslümanlara çok şey kaybettirdi. Kaynakların
heder edilmesi, fitnenin dal budak salması, milyonlarca Müslümanın can ve mal
kaybına uğraması, İslam dünyasının istilacı Haçlılar karşısında zayıf düşüp
korumasız kalması gibi çok büyük kayıplar yaşadı İslam dünyası. Yemen ve
Suriye’deki iç savaş ve korkunç yıkımlarda da bu düşmanlığın etkisi büyüktür.
Yine Irak ve Afganistan’ın işgalinde, İsrail denet terör rejiminin güçlenmesinde
bu düşmanlığın rolü inkâr edilemez.
Gelinen süreçte bu düşmanlığın İslam ümmetinin hiçbir
kesimine, hiçbir İslam ülkesine yarar sağlamadığı anlaşılmıştır. Müslüman
dünyanın acımasız, istilacı düşman karşısında normalleşmekten başka çaresinin
olmadığı, kurtuluş ve izzetin Siyonist rejimle değil, Müslümanların
birbirleriyle normalleşmesinde olduğu ortaya çıkmıştır.
Aynı şey Türkiye’nin Suriye ve Mısır’la normalleşmesi adımı
için de geçerlidir. Türkiye bu konuda olumlu ve doğru bir adım atmıştır.
İnşallah diğer İslam ülkeleriyle de her türlü sorun ve sıkıntıyı kardeşlik
hukuku içinde halleder ve ümmetin güçlenip kalkınmasına katkıda bulunur.
Müslüman ülkeler, Siyonist rejimle her türlü ilişki ve
normalleşmeyi sonlandırıp birbirlerine yönelme, birleşme, vahdeti sağlama,
ümmetin maslahatını önceleme mecburiyetindedirler.
İslam ülkeleri arasındaki normalleşme İslam dünyasına, İslam
ümmetine, Müslüman halklara kardeşliği, vahdeti, izzeti, kalkınmayı, barışı,
adaleti, insani ve İslami hakların önündeki engellerin kaldırılması, zulmün
sona erdirilmesi, baskıcı politikaların engellenmesi sürecini de beraberinde
getirmelidir.
İslam ülkeleri İslam kardeşliği ve ümmetin kurtuluş ve
maslahatı ön kabulüyle ve bunu referans alarak normalleşme sürecinin başarıya
ulaşacağı bilinciyle hareket etmelidir. Bu normalleşme sürecinde ulusal
çıkarlar değil, ümmetin çıkarları baz alınmalıdır.
Böyle bir anlayışla atılacak normalleşme adımları İslam milletleri ve İslam mezhepleri arasındaki fitneleri bertaraf edecek, Suriye ve Yemen’deki yangınların söndürülüp bu ülkelerin barış ve huzur atmosferini yakalamalarına vesile olacak, Irak’ın özgürleşmesi, Afganistan’ın kalkınması, Siyonist çetenin yenilgiye uğratılması, Mısır ve birçok İslam ülkesinde Müslüman halklara yönelik zulüm ve baskı politikalarının bitirilmesi sürecini başlatacaktır inşallah.
0 yorum