Devrimlerin amacı halkın razı
olmadığı, halkı ezen, sömüren mevcut yapıların yıkılması ve yerlerine halk
dostu, halk yanlısı iktidarların inşa edilmesidir. İslami literatürün tabiriyle
mazlum halkları, mustazaf halkları müstekbirlerin, yani kibirlenen zorba
yöneticilerin tahakkümünden kurtarmak… İstisnasız tüm devrimler bu söylemle, bu
iddiayla meydana çıkmış ve birçoğu da bu iddia ve söylemlerinden ötürü
halkların desteğini almış, halklar canlarını verme pahasına bu devrimleri
sahiplenmişler, onlara başarı yolunu açmışlardır.
Halkı kral ve imparatorların
zulmünden kurtarmak, despot kilisenin iktidarını yıkmak amacıyla başlatılmış
Fransız devrimi de bu söyleme sahipti. Çarlık Rusya’sının sömürü düzenini yıkıp
halkları özgürleştirme iddiasıyla ortaya çıkan Sovyet devrimi de… Ve daha nice
devrimler, isyanlar, ayaklanmalar… Bunların birçoğu başarıya da ulaştı. Yüz
binlerce, milyonlarca insan bu uğurda canlarını verdi. Büyük umutlarla bu
devrimlere sarılan halklar her türlü acı ve fedakârlığı severek göğüsledi. Özgürlük,
bağımsızlık, adalet, insanca bir yaşama kavuşma hayali ve arzusuyla katlandılar
bu fedakârlıklara…
Lakin çok geçmeden halkların
birçoğu büyük hayal kırıklığı yaşadılar. Başlarındaki müstekbirleri, zorbaları
devirenler kısa bir zaman sonra kendileri birer müstekbir ve zorbaya
dönüştüler. Devrilen zalim iktidarların yerini başka zalim iktidarlar aldı.
Halkların çektiği bunca acı, verdiği bunca can, dökülen kanlar heder olup
gitti.
Bugün de birçok örgüt, yapı,
hareket ister dünya genelinde olsun, isterse de İslam dünyasında özgürlük,
adalet, hak, hukuk adına ortaya çıkıyorlar, halkları peşlerinden sürüklüyorlar
ama başarılı oldukları yerlerde çok geçmeden onlar da birer despot ve zalime
dönüşüyorlar.
Neden? Çünkü bu örgütler,
hareketler, yapılar ve devrimlerin öncü kadroları işe başlarken iç
dünyalarındaki arzuları, hırsları, kişisel çıkarları terbiye etmiyorlar. İç
dünyalarında bir devrim gerçekleştirmiyorlar. Çoğu belki de düşüncelerinde
samimi olmalarına rağmen nefislerindeki hastalıkları terbiye edemedikleri için
hâkimiyeti ele geçirince kendileri birer canavara dönüşüyorlar.
Nefislerde, iç dünyada devrim
gerçekleştirmenin biricik yolu ise kişinin şeytanla arasına mesafe koyması,
onun vesvese ve kışkırtmalarına, kandırıcı telkinlerine karşı sağlam bir zırh,
muhkem bir kale olan Allah’a teslim olmasıdır. O yüzden Allah merkezli olmayan,
İslami ideolojiyi referans almamış hiçbir devrim ve isyan, hiçbir hareket
amaçladığı ideallere ulaşamamış, zafer kazandıktan kısa bir süre sonra büyük
savrulmalar yaşamış, devirdiği zorbaların misyonunu kendisi yüklenip
sürdürmüştür. Böylece bir zorba gitmiş yerine başka bir zorba gelmiştir.
Birinci dünya savaşından
sonra İslam dünyasını istila eden Batılı emperyalist güçlere karşı özgürlük ve
bağımsızlık mücadelesini başlatan birçok yapı, hareket ki Kemalizm de buna
dâhil, Allah merkezli olmadıkları için; milliyetçiliği, Komünizmi, liberalizmi,
ulusalcılığı ve diğer batıl ideolojileri referans aldıkları için, başarıya
ulaştıktan sonra, çok geçmeden birer zulüm ve sömürü rejimlerine dönüşmüşler,
kendi halklarına karşı büyük katliam ve cinayetler işlemişlerdir. Öyle ki
onlara sarılıp umut bağlayan halklar istilacı düşmanı mumla arar hale
gelmiştir.
Savrulma, bozulma, yoldan
çıkma, azgınlaşma tehlikesi İslami hareketler için de geçerlidir. Eğer İslami
yapılar, İslami hareketler nefislerinde rabbani bir devrim gerçekleştirmeyip
nefis terbiyesini savsaklasalar, çaba ve mücadelelerini Allah’a has kılmasalar,
onların da bozulma ve savrulma ihtimali güçlüdür. İslam dünyasında bunun
örnekleri çoktur. Allah’ın dini ihya, İslam’ı hayata hâkim kılma, Müslümanları
zulümden kurtarma iddiasıyla Müslüman halklardan destek alıp iktidara yürüyen
birçok parti, yapı ne yazık ki nefis terbiyesine gereken önemi vermedikleri
için zamanla hırslarının, kişisel arzularının, dünya sevgisinin esiri olmuşlar,
araç olarak gördükleri güç ve iktidar onlar için amaca dönüşmüştür.
O yüzden Resulullah’ın
tabiriyle küçük cihatta, yani siyasi ve askeri mücadelede başarıyı yakalamanın
yolu büyük cihattan geçer. Nefisleri terbiye etmekten…
0 yorum