Deizm, ara ara gündemimize gelen
bir kavram. İman ve inanç zayıflığından yararlanıp zihinlere yerleşmeye çalışan
sinsi bir düşman. Bugün Deizm’in ne olduğundan değil, nasıl ortaya çıktığından
bahsedeceğim.
Kuşkusuz bu inanç insanlık tarihi
kadar eskidir. Değişik isimler altında kendine her zaman yaşama imkânı
bulmuştur. Ama yaygın olarak ortaya çıkması, bir ekol halini alması, ciddi
taraftar kitlesi bulması Ortaçağ Avrupa’sına rastlar.
Ortaçağ, Avrupa’nın en karanlık
dönemlerinden biridir. İslam Peygamberi Hazreti İsa’nın getirdiği tevhid dini
onu kabul eden Romalılar ve diğer Avrupalı milletler, etkili, seçkin çevreler
tarafından saptırılmış, tahrif edilmiş, bağnaz, yoz, bilim dışı, akıl dışı bir
hurafeler yığınına dönüştürülmüştü. Hıristiyanlık adını alan bu dinin Hazreti
İsa’nın elçiliğinde vahyedilen ilahi dinle pek bir alakası kalmamıştı.
Hıristiyanlık zamanla kendi din adamları sınıfını oluşturmuş, kuramsallaşmış,
kiliseler adını verdiği mabetler üzerinden etki alanını yönetimi ele geçirecek
seviyede genişletmişti.
Zamanla Kilise adını alan din
adamları yönetimi kendi çıkar, menfaat ve hâkimiyet arzularına din kılıfı
giydirerek mutlak bir diktatörlük kurmuşlardı. Kilise kendi akıl dışı
yönetimini sürdürebilmek için kitlelerin hep cahil kalmasını, hurafelere
inanmasını istiyordu. Bundan ötürü kültüre, bilimsel gelişmelere, aydınlara,
âlimlere şiddetle düşmanlık yapıyor, farklı inanç ve düşüncelere tahammül
göstermiyordu.
Kilise kendi zulüm ve
bağnazlığına karşı çıkan aydın ve bilim insanlarına korkunç baskılar uyguluyor,
insanlık dışı işkence ve öldürme yöntemleriyle sindirmeye çalışıyordu.
İşte böyle karanlık bir ortamda
Hıristiyanlığın şahsında dine, Allah inancına karşı çıkan, dini düşman gören
bir aydın sınıfı ortaya çıktı. Doğrudan doğruya Allah’ı inkâr edemeyen bu
aydınlar, Deizm fikrini ortaya attılar. Yani Allah vardır, varlık âlemini O
yaratmıştır ama insanlara karışmaz, diğer yarattıklarına karışmaz. Onları
yaratıp kendi hallerine bırakmıştır.
Bu aydın sınıfının amacı dini,
dini değerleri toplumsal hayattan dışlamak, toplumu dini inanç ve yaşantıdan
uzaklaştırmaktı. Deizm, Kilisenin baskı ve zorbalığına bir tepki olarak ortaya
çıkmıştı. Hıristiyan din adamlarının diktatörlüğünden kurtulmak isteyen geniş
kitleler dine savaş açan bu laik aydın sınıfını kurtarıcı olarak gördü ve
onlara dört elle sarıldı. Bu ortamda Deizm büyük taraftar kitlesi buldu, bir
ideolojiye dönüştü.
Avrupa’da dine savaş açan bu
aydın sınıfının en büyük hatası, saptırılmış, tahrif edilmiş, putperest Roma
kültürüyle harmanlanmış Hıristiyanlığı Allah’ın gerçek dini olarak kabul etmesi
ve Hıristiyanlığın şahsında Allah’a savaş açmasıydı. Hâlbuki Hıristiyanlığın ne
Allah ile ve ne de Hazreti İsa ile bir alakası vardı.
Kilise diktatörlüğünün bilime,
bilim adamlarına, akla savaş açtığı, Avrupa’nın karanlıklar içinde yüzdüğü o
çağda dünyanın önemli bir kısmına hâkim olan İslam, yani Allah’ın gerçek dini,
etki alanındaki topraklarda akıl ve bilime altın çağını yaşatıyordu. Kilisenin
egemenliğini zayıflatıp güç elde eden Avrupalı bilim adamlarının hemen hemen
hepsinin referans kaynağı Müslüman bilim adamlarıydı.
Batılı aydınlar İslam
medeniyetinden çok şey aldılar, İslam bilim dünyasından beslendiler, İslam’ın
bilimsel gelişmelerle ilgili tavsiyelerine dört elle sarıldılar.
Kısacası Deizm, Hıristiyanlığa
karşı bir tepki olarak ortaya çıktı. Ama laik Avrupa, laik Batı dünya
hâkimiyetini ele geçirince tepkisel bir akım olarak ortaya çıkmış olan ve
hiçbir akli, ahlaki ve bilimsel dayanağı olmayan bu saçma düşünceyi tüm dünyaya
yayarak kendi sömürgeci emelleri için kullanmaya başladılar.
0 yorum