Bu işte bir anormallik var. Doğu bloğunun dağılmasından
sonra batı emperyalizminin biricik hedefinin İslam olduğu açıktı, bizzat kendi
temsilcileri bunu sürekli söylediler ve sahada bunun için canhıraş bir şekilde
çalışmaya da devam ediyorlar.
Bu konuda Huntington'ın, saydığı sekiz medeniyetten
yedisinin İslam’la çatışmada aynı safta yer aldıkları da ayan beyan ortada.
Mesela, Türkiye’de siyaset ve toplum alanında İslamiliğin
fazlaca görünür hale gelmesinden Avrupa ve Amerika ne kadar rahatsız ise,
Rusya, Çin, Hindistan da o kadar rahatsız. Öyle ki zaman zaman Rusya’dan, buna
dair endişelerini dile getirenler de oldu.
Peki “milleti vahide” halinde topyekûn İslam’a ve
müntesiplerine saldırırlarken ne oldu da birbirleriyle savaşmanın eşiğine
geldiler.
Rusya şunu diyemez miydi? “Can dostlar, İngiltere, Almanya,
Fransa, Amerika! Arkadaşlar, bakın bu İslam dediğiniz din, benim ülkemde de
etki alanımda da hızla yayılıyor. Sermaye ve güç, hepimizin ortak ikonları.
İdeolojik kamplaşmalar soğuk savaşın bitmesiyle zaten sona erdi. Şu an her ne
kadar çıkarları kadar dağınık ve zayıf gözükseler de Müslümanların nerede ne
yapacakları belli olmaz. O yüzden birbirimizle uğraşmak yerine İslam’ın her
türlü potansiyel ve kinetik gücüyle mücadeleye odaklanalım, siyasal İslamcılara,
cihatçılara ve Kur’anî bir sistem düşleyenlere karşı birlikte savaşalım. Bakın
ayrı ayrı çabaladığımız için Afganistan’da, Irak’ta, kuzey Afrika’da ve daha
bir çok yerde istediğimiz neticeyi alamıyoruz. Tüm Müslüman halklar bize karşı
hızla bilinçleniyorlar. Hem dağınıklığımız onları cesaretlendirir.”
Ama Rusya şu anda başka şeyler söylüyor. “NATO, burnumuzun
dibine gelmiş bizi kuşatıyor diyor.” “Biz ayrı, onlar ayrı” diyor. Geçmişteki
kavgalara yeniden dönüp “dost” etiketini çıkararak yerine “öteki” etiketini
yapıştırıyor.
Ve Suriye’de, Libya’da, Afrika’da pastayı kardeşçe
bölüşenler bir anda başka bir alanda birbirlerine hırlamaya başlıyorlar.
“Hey durun ne yapıyorsunuz, siz birbirinizin düşmanı
değilsiniz, sizin ortak düşmanınız belli, unuttunuz mu?” diyen bir sensey
Splinter da yok. Ve biz de şaşırırken, “bunlar en fazla birbirlerine biraz sert
yaparlar bir iki hafta sonra anlaşırlar yine G20’de, G7’de, BM Güvenlik
Konseyinde sırıtarak poz verirler” demekle yetiniyoruz.
Peki Allah(cc), “Sen, onları birlik sanırsın, oysa
onların kalpleri paramparçadır.” (Haşr 17) buyurduğuna
göre onları birbirine düşürmeye kadir değil mi?
Yine imhal eden (mühlet veren) ama asla ihmal etmeyen
Kahhar-ı Zülcelal, “Umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir
getirir” (Maide 52) dediğine göre Müslüman halkların iki
dünya savaşında kaybettiklerini telafi etmeleri için bir fırsat vermeyi dilemiş
olamaz mı?
Gorbaçov’un Sovyetleri defnettiği 1989’lardan bu yana Rusya
ile batılı ülkelerin birbirlerine hiç bu kadar kızıştıklarını görmemiştik.
“Böylece biz de kıyamete kadar aralarında kin ve
düşmanlık saldık.” (Maide 14)
Demek ki salan salmış salacağını. Ne gelir elden Hamd’den
başka.
Bu vaziyet biraz daha devam ederse -ki Rusya da, batı da
kolay ikna olacağa benzemiyor- tüm dünya halkları durumdan vazife
çıkaracaklardır.
İslam’a karşı savaştan beslenen/fonlanan yerli fareciklerin
tansiyonları herhalde bugünlerde hoplayıp duruyordur.
Yaşamları, düşünceleri, kavgaları Rusya ve batının ittifakı
ve sorunsuzluğu üzerine kurulu kim varsa, inanın şu anda korkudan uyuyamıyorlar
ve batan gemideki ateist gibi “Rabbim! ne olur birbirleriyle anlaşsınlar,
Rabbim! ne olur barışsınlar diye dua ediyorlar.”
Tabi bir yanda da “Ya rab siviller ölmesin” diye dua edip
devamında “acaba önceki dualarımızın kabul vakti mi geldi?” diye taaccüp
edenler var.
Yoksa filmin sonuna mı geldik?
Şu mutlu sona. Vaad edilen güne.
Kafirler istemese de ilahi nurun tamamlanacağı güne,
mustazafların yeryüzüne hakim olacağı güne, Hakkın taraftarlarının galip
geleceği güne..
0 yorum