Peygamber Aleyhisselam kadar çocuklara ilgi gösteren, onların seviyesine
inen bir lider daha tarihte mevcut değildir. Onun çocuklar karşısındaki
hoşgörüsü, anlayışı, sevecenliği insanı hayrete düşürmektedir.
Peygamberin yaşantısıyla, tavırlarıyla, sözleriyle ilgili binlerce olay,
binlerce rivayet nakledilmiştir. Onun risaletten sonraki hayatı adeta an be an
kayıt altına alınmıştır. Bunca olayın ve rivayetin arasında Peygamber
Aleyhisselamın herhangi bir çocuğu dövdüğü, onu azarladığı, hatta bir tek
kırıcı laf söylediği kayıtlı değildir.
Peygamber Efendimizin çocuklara yönelik davranışlarından birkaç kısa
örnek sunalım.
TORUNLARINA ÇOK DÜŞKÜNDÜ
Bir gün Resûl-i Ekrem, Peygamber mescidinde ashaba konuşma yapıyordu.
Herkes gözünü minbere dikmiş, Peygamber Aleyhisselam’ı pür dikkat dinliyordu.
Mescid derin bir sessizliğe gömülmüş, Peygamberin sesinden başka bir ses
duyulmuyordu.
O esnada Peygamberin sevgili torunu küçük Hüseyin mescide girdi. Üzerinde
uzun bir hırka vardı. Yürürken ayağı bir yere takıldı, yüzüstü yere düştü.
Resûlullah hemen konuşmasını yarıda kesti ve hızlı adımlarla minberden indi.
Sahabeler Resûlullah’ın heyecanını görünce onlar da yerlerinden kalktılar,
Hüseyin’e doğru koşuştular. Hüseyin’i kucaklayıp Peygambere verdiler. Peygamber
Aleyhisselam küçük torununu sevgiyle göğsüne bastırdı, onu öpüp okşadı.
Peygamber Aleyhisselam, torunları Hasan ve Hüseyin’e çok düşkündü. Cennet
gençlerinin efendisi olan bu iki yüce insan küçüklüklerinde sevgili dedelerinin
yanından hiç ayrılmazlardı. Namazda onun sırtına çıkar, secdede iken karnının
altından geçerler, türlü yaramazlıklar yaparlardı. Peygamber Aleyhisselam
onlara hiç dokunmaz, incinmemeleri için dikkat ederdi.
Bazen Resûlullah secdede iken Hasan veya Hüseyin gelir onun sırtına
tırmanırlardı. O da secdesini uzatır, torunları kendiliğinden sırtından
inmedikçe alnını secdeden kaldırmazdı.. Namazını bitirince onları kucağına
alır, sinesine bastırır:
- Beni seven bu ikisini de sevsin! diye buyururdu.
Bir defasında Peygamber Aleyhisselam bir omzunda Hasan, öbür omzunda
Hüseyin olduğu halde evden çıktı. Bir Hasan’ı , bir Hüseyin’i öpüyor, onlarla
tatlı tatlı konuşuyordu. Onu bu şekilde gören ashaptan biri:
-Ya Resûlallah! dedi. Torunlarını ne kadar çok seviyorsun?
Peygamber Aleyhisselam:
-Evet, diye konuştu. “Bu ikisini seven beni sevmiştir, bu ikisine
düşmanlık yapan bana düşmanlık yapmıştır!”
MERHAMET ETMEYENE MERHAMET EDİLMEZ
Bir gün Peygamber Aleyhisselam, sevgili torunu Hasan’ı kucağına almış onu
öpüp okşuyordu. Orda bulunan bir adam:
- Ya Resûlallah! dedi. On tane çocuğum var. Bir tanesini bile öpmüş
değilim…
Peygamber Aleyhisselam, adama üzüntüyle baktı. Ona:
-İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez! diye buyurdu.
Peygamberimizin çocuklardan bazıları daha küçük yaşlardayken vefat
ettiler. Onlardan biri de İbrahim’di. İbrahim, Mariye annemizden doğmuştu.
Peygamber onu çok seviyordu. Adet olduğu üzere yeni doğan çocukları süt
annelere verirlerdi. İbrahim’i Medine’nin kenar mahallelerinden birinde yaşayan
bir sütanneye vermişlerdi. Peygamber Aleyhisselam sık sık oğlunu görmeye gider,
onu kucaklar, öper, okşardı.
İbrahim vefat ettiği zaman Resulullah derin bir hüzne kapıldı. Sayısız
çileye, acıya dayanmış, sabretmiş olan Peygamber Aleyhisselam İbrahim’in vefatı
karşısında gözyaşlarına boğuldu.
Sevgili Peygamberimizin anlayışı, şefkati, ilgisi sadece kendi
çocuklarına, torunlarına yönelik değildi. Aynı sevgi ve şefkatten ashabın
çocukları da nasipleniyorlardı.
Bir gün Peygamber Aleyhisselam ashaptan birinin Emame adlı küçük kızını
omuzuna alıp mescide girdi. Küçük kız omuzunda olduğu halde namaza durdu. Rükua
varırken küçük kızı yavaşça yere indiriyor, kıyam esnasında tekrar omzuna
alıyordu.
ÇOCUKLARA ÇOK HOŞGÖRÜLÜYDÜ
Çocukluğunu Peygamber Efendimizin evinde geçiren Enes anlatıyor:
“Resûlullah’ın çocuklara gösterdiği anlayış ve töleransı başka hiç
kimsede görmedim. Bazen beni çağırır, duyduğum halde duymazdan gelirdim. Ama
bana hiç kızmazdı. Hatta yüzünü bile asmazdı. Beni sık sık küçük işlerle
görevlendirirdi. Ben bazen işi unutur, çocuklarla oyuna dalardım. Geciktiğimi
görünce bizzat kendisi gelir, oyun oynadığım yerde beni bulur, saçlarımı
okşayarak yumuşak bir sesle görevlerimi bana hatırlatırdı.”
Küçük bir çocuk müşriklerle yapılan savaşların birinde babasını şehit
vermiş, yetim kalmıştı. Annesiyle birlikte yoksul bir hayat sürüyordu. Bir gün
Peygamber Aleyhisselam mescitten evine dönerken o şehit yavrusuyla karşılaştı.
Arkadaşları sokakta oynarken o bir köşeye çekilmiş ağlıyordu. Saçlarını
okşayarak sordu:
-Niye ağlıyorsun yavrum?
Yetim çocuk hıçkırıklar arasında:
-Benim kimsem yok efendim! diye
cevap verdi. Hiç kimsem yok! Babam savaşta şehit oldu. Yapayalnız kaldım…
Peygamber Aleyhisselam gülümsedi.
-Demek hiç kimsen yok?
-Evet…
-Muhammed’in baban, Aişe’nin annen, Fatıma’nın ablan, Hasan ve Hüseyin’in
de kardeşlerin olmasını ister misin?
Çocuğun mutluluktan gözleri parladı.
YETİMLERE BABA ŞEFKATİ VARDI
Muhammed Aleyhisselam yetim çocuğun elinden tuttu onu eve götürdü.
Muhterem validelerimiz Aişe ve Fatıma yetim çocuğu yıkadılar. Temiz elbiselerle
onu giydirdiler. Karnını doyurdular. Yoğun ilgiden ve yeni, temiz elbiselerden
oldukça mutlu olan küçük çocuk sevinç içinde el çırparak sokağa koştu. Arkadaşlarıyla
oynamaya başladı.
Yine bir gün Aişe validemiz evde yalnızdı. Yoksul bir kadın iki küçük
kızıyla birlikte eve geldiler. O esnada Peygamberin evinde birkaç hurmadan
başka bir şey yoktu. Hazreti Aişe yoksul kadın ve kızlarına birer hurma ikram
etti. Aç olan küçük yavrular hurmalarını hemen bitirdiler. Sonra gözlerini
annelerinin elindeki hurmaya diktiler. Yoksul kadın da çocukları gibi açtı. O
yüzden hurmayı dudaklarına yaklaştırdı. Ama yiyemedi. Çocuklarına şefkatle
baktı, nefesi açlıktan kokmasına rağmen hurmayı ikiye bölüp çocuklarına
yedirdi.
Muhammed Aleyhisselam eve gelince Aişe validemiz durumu ona anlattı.
Peygamber Aleyhisselam yoksul kadının kızlarına yönelik şefkatinden oldukça
etkilendi, duygulandı, mutlu oldu ve şöyle buyurdu:
-Kadın, o davranışıyla cenneti hak etti!
Peygamber Aleyhisselam çocukların kız veya erkek diye ayırımcılığa tabi
tutulmalarına da şiddetle karışıydı. O, çocukların arasına asla ayırım koymaz;
adalet ve eşitlik ilkesine sürekli vurgu yapardı. Cahiliye döneminden kalma kız
çocuklarını küçümseme, hor görme hastalığını toplumsal hayattan izole etmek
için son nefesine kadar mücadele etti. Kız çocuklarını hep koruyup kolladı.
Onlara özel ilgi gösterdi. Her fırsatta; “ Kimin iki veya üç kızı olsa ve
onları güzellikle besleyip büyütse cennet ona helal olur!” gibi sözlerle
Müslümanları kız çocuklarına iyi davranmaları konusunda teşvik etti.
Cennet kadınlarının hanımefendisi Hazreti Fatıma ile Peygamber
Aleyhisselam arasındaki baba-evlat ilişkisini incelediğimiz vakit, o büyük
Resûl’ün kız çocuklarına yönelik muamelesi bizi hayrete düşürecek, hayranlık
denizi içinde gark edecektir.
Peygamber Aleyhisselam, kız çocuklarına yapılan haksızlıklara hiç
tahammül etmez, anında müdahale ederdi.
AYIRIMCILIKTAN NEFRET EDERDİ
Adamın biri Peygamber Efendimizin meclisinde oturuyordu. Derken küçük
oğlu geldi. Adam oğlunu bağrına bastı, onu öptü, okşadı, sevdi, sonra kucağına
oturttu. Aradan birkaç dakika geçmeden bu sefer adamın küçük kızı geldi. Adam
ilgisiz bir tavırla kızının kolundan tutup yanına oturttu. Onu ne kucağına
aldı, ne öptü, ne de okşadı. Peygamber Aleyhisselam adamın bu çirkin
davranışından çok rahatsız oldu. Ona sertçe bakarak:
-İkisine eşit davransaydın ya! diye ikaz etti.
Ne yazık ki hala bu tür cahili hastalıklar yaşamımız üzerinde etkisini
sürdürmektedir. Peygamber Aleyhisselama layık bir ümmet olmak, cenneti kazanmak
istiyorsak eğer, bu tür cahili pisliklerden arınmamız gerekir.