482


Bir mürşi-di kâmilin zeki, çalışkan ve çok zikir çeken bir müridi vardı. Mürşidin orman kenarındaki tekkesinde yaşayan birçok mürid vardı. Ama hiç biri bu mürid gibi tanınmamış, sevilmemiş, meşhur olmamıştı. Çünkü her gün tam yüz bin tane “La ilahe illallah” zikri çekiyordu mürid. Gece gündüz elinden tesbih düşmüyor, dili hep zikirle meşgul oluyordu.

Zaman içinde mürid o civarın insanları arasında büyük bir şöhrete kavuştu. Herkes ondan bahsediyor, onu gördükleri zaman birbirlerine gösterip, “ Şu günde yüz bin defa kelime-i tevhid çeken mürid bu işte” diyorlardı.

Halkın teveccüh ve ilgisi zamanla müridin de hoşuna gitmeye başladı. Şeytan hissettirmeden nefsini ona büyük gösterdi. Mürid öyle bir duruma geldi ki yalnızken zikir çekmek ona zevk vermemeye başladı. Hep halkın arasında bulunmak ve halktan övgü almak istiyordu. İnsanların arasına karıştığı zaman istiyordu ki herkes onu övsün ve parmakla birbirlerine göstersin.

Şeytanın ve nefsinin tuzağında çırpındıkça batan mürid artık kalabalık ortamlardan ayrılamaz oldu. Tüm çabası insanlardan övgü almaktı. Onu tanımayan insanlara yaklaşıp:

----- Siz her gün yüz bin defa kelime-i tevhid çeken adamı tanıyor musunuz? İşte o adam benim! Demeyi adet haline getirdi.

Aslında mürid kendini hala çok dindar ve takvalı sanıyordu. İçine düştüğü enaniyet tuzağının farkında değildi. Halkın övgüsü zamanla ona doğal gelmeye ve bu övgüleri kendi hakkı olarak görmeye başlamıştı.

Mürşid-i kamil, müridinin içine düştüğü enaniyet hastalığının tedavisi için bir çare düşündü. Bir sabah onu yanına çağırdı.

----- Şu balta ve ipi al, dedi. Dışardaki boz eşeğe de semer vur ve ormana git. Tekkenin odunları bitmiş. Akşama kadar odun kes. Akşam olmadan sakın gelme!

Mürid balta ve ipi aldı. Boz eşeğe binerek ormanın yolunu tuttu. Ormana varınca bir taraftan odun keserken, öbür taraftan da günlük virdine başladı. Birkaç bin vird çektikten sonra sıkıldı. Etrafında kimse yoktu. Onu övecek veya kendisi onun yanında övünecek kimse…

Müridin gözü yanında kendisini öveceği bir kimse aradı. Uzakta odun kesen yaşlı bir köylü gözüne çarptı. Hemen köylünün yanına gitti. Selam verdi. Yaşlı, beyaz sakallı, nur yüzlü köylü gülümseyerek:

----- Ve aleyküm selam! Diye karşılık vedi.

Biraz sohbet ettiler. Mürid dayanamayarak:

----- Sen günde yüz bin defa kelime-i tevhid çeken adamı tanıyor musun? Diye sordu.

----- Hayır…

Mürid başının essefle salladı.

----- Ne büyük bir kayıp! Dedi. Neyse, tanımıyorsan sana tanıtayım. O adam benim işte… Ben günde tam yüz bin defa, “La ilahe illallah” zikrini çekiyorum.

DEVAMI YARIN

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *