Emevilerin çok korkunç bir valisi
vardı. Adı anıldığı zaman insanlar korkudan titrerlerdi. Adı Haccac olan bu
korkunç adam insanları öldürmekten, kan dökmekten özel bir zevk alıyordu.
Binlerce Müslümanı vahşice şehit ettiği için bu valiye Haccac-ı Zalim lakabı
takılmıştı. Yani zalim, kan içici Haccac…
Bir gün nur yüzlü, beyaz sakallı,
yaşlı bir adamı yakalayıp Haccac’ın yanına getirdiler. Muhsin adındaki bu yaşlı
adamın suçu dindar olmak, Emevilerin zulmüne karşı çıkmaktı.
Çevresi altın işlemeli tahtına
kurulmuş Haccac, kibirle Muhsin’e bakarak önünde eğilmesini bekledi. Herkesin
kendisinden korkmasını, kendisi önünde eğilmesini isteyen Haccac yaşlı adamdan
bunu görmeyince önce şaşırdı. Sonra öfkeyle bağırdı:
— Neden önümde eğilmiyorsun
değersiz adam!
Elleri, ayakları zincirle bağlı
olmasına rağmen gözleri cesaretle parlayan Muhsin:
— Değersiz olan sensin! Diye
karşılık verdi.
Haccac daha da öfkelenerek:
— Ne diyorsun sen? Diye bağırdı.
Ben Irak’ın valisiyim! Sen ise elleri, ayakları zincirli, yaşlı, yoksul bir
esirsin! Nasıl oluyor da sen benden daha değerlisin?
Muhsin, zalim valiye küçümseyerek
baktı.
— Senin bahsettiğin şeylerin
hepsi boş! Dedi cesurca.
— Nasıl boş oluyor?
Yaşlı adam kendinden emin
konuştu.
— Çünkü kendisiyle övündüğün bu
şeylerin hepsi geçici… Senden önce nice kibirli adam şimdi oturduğun valilik
koltuğuna oturdular. Ama hepsi gelip geçti. Sen de geçicisin. Senden sonra da
nice adamlar gelip geçecek.
Haccac adeta küplere bindi.
— Sen hangi cesaretle bana kafa
tutuyorsun? Şimdi sana gösteririm!
Sonra arkasında duran, yüzü
maskeli, dev gibi boyu olan celladına döndü.
— Vur şu küstah adamın boynunu!
Diye emretti.
Cellat hemen öne çıktı. İki
muhafızın yardımıyla yaşlı Muhsin’e diz çöktürdü. Başını öne eğdirdi. Sonra
geniş ağızlı, uzun kılıcıyla kafasını kesmeye hazırlandı.
O esnada Muhsin gülümsedi. Mutlu
bir gülümseme yüzüne yayıldı. Sonra birden ağlamaya başladı. Yüzündeki
gülümseme yerini acı dolu bir ifadeye bıraktı.
Yaşlı adamın bu tavrına herkes
şaşırmıştı. Zalim vali bile meraklanmıştı. Vali Haccac bir el işaretiyle
celladı durdurdu. Merakla Muhsin’e sordu.
— Ey adam nedir bu halin? Deli misin?
Önce güldün, sonra ağladın? Niye öyle yaptın?
Yaşlı adam yavaşça başını
kaldırdı. Gözlerinde derin bir bakış olduğu halde:
— Evet, önce güldüm, diye
konuşmaya başladı. Çünkü toprağa zalim olarak değil, mazlum olarak gireceğim.
Ne mutlu bana ki Allah’ın huzuruna zulme bulaşmamış olarak gidiyorum. Ağlamama
gelince, dört tane çocuğum var. Hepsi de küçük, bana ihtiyaçları olan çocuklar.
Çocuklarımı çok seviyorum. Onlardan ayrılacağım için ağladım.
Yaptığı kötülüklerin sonucunda
kalbi katılaşmış zalim Haccac, yaşlı adamın sözlerinden hiç etkilenmedi. Ama
orada bulunanlardan bazıları yaşlı adama acımışlardı. Onlardan biri Haccac’a
ricada bulundu.
— Ya emir, dedi. Lütfen bu yaşlı
adamı çocuklarına bağışla! Bak ona ihtiyaçları olan dört küçük yavrusu var.
Haccac hiç kimseyi dinlemedi.
Yaşlı, yoksul, kimsesiz olmasına rağmen Haccac’ın zulmüne boyun eğmeyen
Muhsin’i oracıkta şehit etti.
Yaşlı adamın mazlumca şehit
edilmesi şehirdeki dindarları çok üzmüştü. Onlardan biri, bir Allah dostu akşam
rüyasında yaşlı adamı gördü. Ona:
— Nasılsın Muhsin kardeş? Dedi.
Katledilme esnasında çok acı çektin mi?
Muhsin gülümseyerek şöyle cevap
verdi:
— Celladın verdiği acı bir dakika
bile sürmedi. Sonra Rabbimin sonsuz ikramı ve cenneti… Huzur ve mutluluk
içindeyim şu an! Ama zalim Haccac’ın çekeceği acı hiç bitmeyecek. Kıyamete
kadar sürecek. Kıyamette uğrayacağı ceza ise sonsuz cehennem olacak!
0 yorum