Yine bir gün bu ziyaretlerin
birinde zalim sultan dayanamadı. Sitem dolu bir sesle:
--- Efendim! Diye konuştu. Ben ki
bu ülkenin sultanıyım. Emrimde ordular var. Saraylara, hazinelere sahibim. Buna
rağmen dağları, ovaları aşıp bu ıssız mağaraya seni ziyarete geliyorum. Ama her
defasında benden yüz çeviriyorsun. Yüzüme bile bakmıyorsun. Neden bunu bana
yapıyorsun?
Hüdadost zalim sultanın sitem
dolu sözleri üzerine birden bire ona döndü. Hiddet ve nefret dolu bakışlarını
zalim sultanın üzerine dikti. Sonra hiç konuşmadan gitmek istedi. Lakin zalim
sultan onun yolunu kesti. Uzun cübbesinin ucundan tutarak adeta yalvardı.
--- Ey mübarek adam! Bana olan bu
nefretin, öfkenin, düşmanlığın niçin? Ne yaptım ben sana? Makama, mevkie, dünya
malına değer vermediğini biliyorum. Senin gözünde bir sultanla bir çobanın
farkı yok. Ben senden…
Hüdadost, cübbesinin ucunu
sultanın ellerinden sertçe çekerek:
--- Ne istiyorsun benden? Dedi
küçümser bir tavırla.
Zalim sultan:
--- Herkese davrandığın gibi bana
davranmanı istiyorum, dedi. Bana özel bir muamele yapma.
Sonra sesini yumuşatarak:
--- Farz etki ben bu ülkenin
sultanı değilim! Diye konuştu. Benim de bir insan olarak senin kapına gelen bir
yoksul kadar da şerefim yok mu? Neden bana yüzünü ekşitiyorsun? Herkese
davrandığın gibi bana da davran…
Hüdadost hoşnutsuzlukla
mırıldandı.
--- Seni sevmiyorum! Beni ziyaret
etmeni de istemiyorum.
Zalim sultan hemen atıldı.
--- Ama ben seni seviyorum!
Sevmesem bunca meşakkate, sıkıntıya katlanıp ormanları, sarp yamaçları aşıp
ayağına gelir miydim?
Hüdadost başını üzüntüyle
salladı.
--- Sen benim şöhretimden
yararlanmak istiyorsun! Dedi. Beni sevebileceğine inanmıyorum. Beni sevseydin,
benim dostlarımı da, kardeşlerimi de severdin!
Zalim sultan:
--- Senin sevdiklerin kim? Diye
sordu.
--- Fakirler, mazlumlar, bu
ülkenin Müslüman halkı… Sen hem beni sevdiğini söylüyorsun hem de benim
dostlarıma, ülkemin halkına zulmediyorsun. Senin yüzünden on binlerce insan
perişan oldu. Zindanlara düştü. Buralardan kaçıp hicret etmek zorunda kaldı.
Bu tokat gibi sözler karşısında
ne cevap vereceğini bilemeyen zalim sultan bir müddet bocaladı. Sonra
kekeleyerek:
--- Ama ben gerçekten seni
seviyorum! Diye bağırdı.
Hüdadost ikiyüzlü, arsız sultana
öfke içinde:
--- Bense seni hiç sevmiyorum!
Diye cevap verdi. Benim gibi bir Allah taraftarının, Allah’a âşık birinin
halkına eziyet eden bir zalimi sevmesi mümkün değildir. Allah da seni sevmez!
Çünkü Allah zalimlerin düşmanıdır! Eğer gerçekten samimiysen tövbe et, zulümden
vazgeç! Adaletli, dindar bir yönetici ol! Dağları aşıp benim elimi öpemeye
geleceğine git halkını sev. Onlara iyi davran. Eğer halkın seni severse ben de
seni severim. Her şeyden önemlisi Allah da seni sever!
Zalim sultan bilge âlimin cesur
sözleri, kafasına tokmak gibi inen nasihatleri karşısında boynunu büktü. Derin
düşünceler arasında geri dönüp sarayının yolunu tuttu.
0 yorum