481

Bir zamanlar halkı tarafından çok sevilen, sayılan, mübarek bir âlim vardı. Beyaz uzun saçları, yine beyaz uzun sakallarıyla heybetli bir görünüme sahip bu bilge, arif âlimin adı Hudadost idi. Dağların başında, ıssız ve karanlık bir mağarada inzivaya çekilen Hüdadost, gündüzlerini oruçla, gecelerini de namaz, dua ve zikirle geçiriyor, sürekli Allah’ın büyüklüğünü tefekkür ediyordu.

Doğru dürüst yemek yemiyordu Hüdadost. Bazen kırlara, ormanın içine çıkıp dolaşıyor, bulduğu yaban yemişlerinden, yenilebilen bitkilerden bir şeyler alıp getiriyordu. Yine mağaranın önündeki düzlükte ektiği sebzelerden de faydalanıyordu.

Melek gibi bir ahlakı vardı Hüdadost’un. Bilgeliği, takvası, kanaatkârlığı, iman ve cesareti sayesinde yaşadığı ülkede büyük bir şöhrete kavuşmuştu. İnsanlar onu ziyaret etmek için çok uzak yerlerden geliyorlar, yolculuğun her türlü çilesini, sıkıntısını göze alıp mağaraya varıyorlar, Hüdadost’un ellerini öpüp duasını alıyorlar, nasihatlerini dinliyorlardı. Ziyaretçilerin arasında her kesimden insan vardı. Zenginler, fakirler, ileri gelenler, devlet yetkilileri, âlimler…

Hüdadost’un yaşadığı ülkenin başında ne yazık ki zalim bir sultan vardı. Bu sultan halkına yapmadığı zulmü bırakmıyor, onları haksız yere ezip hayatlarını zindana çeviriyordu.

Zalim sultanın öfkesinden kurtulan yok gibiydi. İnsanları keyfi olarak ağır vergilere bağlıyor, mallarını ellerinden alıyor, sesini çıkaranları gözyaşlarına bakmadan zindana atıyordu. İmkân bulanlar o ülkeden kaçıp gidiyor, başka yerlere sığınıyorlardı. Zalim sultanın şöhreti ülkesinin sınırlarını aşmış, uzak şehirlere, kasabalara kadar yayılmıştı.

Birçok insan gibi işte bu zalim sultan da bazen maiyeti, askerleri ile birlikte mağaraya geliyor, Hüdadost’u ziyaret ediyordu. Zalim sultan Hüdadost’u ziyaret etmekle hem vicdanını rahatlatmak hem de halkının gözlerini boyayıp iyi biri olduğunu göstermek istiyordu.

Ama her defasında Hüdadost ondan yüz çeviriyordu. Sırtını ona dönüp gidiyor, selamını almıyor, ona olan kızgınlık ve nefretini gizlemiyordu. Zalim sultanın öfkelenip ona bir zarar verebileceğini hiç düşünmüyor, zalim sultandan zerre kadar korkmuyordu. Dünyaya sırtını dönmüş, Allah’tan başkasını önemsemeyen bu veli adam ne ölümden korkuyordu ve ne de zindandan…

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *