0

 

Her şeyin mektebini açmışlar; fakat insanlık için olmazsa olmaz niteliğindeki adamlık mektebi neden yok diye hep kara kara düşünmüşümdür. Yirmi birinci yüzyılın toplumları olarak aklınızın alabileceği belki de eften püften diyebileceğimiz bilimsel adlar eklenerek bir çok brançta okullar açtık, bir çok sanat adıyla bölümler açtık ve bir çok konuda tezler hazırladık ne gariptir ki insanlığın kalite kodlarının verileri sayabileceğimiz “adamlık” kavramının ne bir mektebi, ne bir bölümü ya da ne de bir sanatı icra edebileceğini düşünemedik. “Adamlık” belki çok önemli bir sanattır; lakin bu sanatı icra edecek günümüz teknoloji ve bilimsel çağında pek az  kişi vardır. Geçmişine küfreden yığınlar karşısında adamlığı nerede aramalı?

Aslında haksızlıkta etmiş olmayalım, yıllar yılı “Adamlığın” kavramsal farkındalığında olup gündemde tutanlar da vardır. Bilgeler, bu kavramın önemine binaen arada söylemleriyle, makaleleriyle ve şiirleriyle bunu konu ve dert edinmişlerdir. Geçmişteki bazı düşünürler bu kavramın ehemmiyetinin farkında olsa da toplumların “Adamlık” kavramını “bireylerin literatürlerine sokamadılar ya da  yeterli bir sayısal çoğunluğa erdiremediler. Belki de bu sonuç insani ilişkilerin menfaat ve çıkar ilişkisine dayanan bir sosyal olguları ağır basan zamanlarını yaşamamızdan da kaynaklanmaktaydı.

Filozof Diyojen, gündüz Vakti elinde bir fenerle dolaşıyormuş. Apaydınlık sokakları elinde yanan bir fenerle geçtiğini görenler merak edip sormuşlar:

-Güpe gündüz elinde yanan bir fenerle dolaşmakta ne oluyor?

-Diyojen, cevabı yapıştırıvermiş:

- Adam arıyorum, adam!

Acaba alıp feneri sokaklara mı düşmeli yoksa kitaplarda mı aramalı şu soyut kelimeyi… Büyük büyük sözlüklerde aradım. Oradaki adam, kişi, insan ya da erkekti. Erkekten kastım hani eskiden söz verildi mi, “Sözamerê bere” denirdi. Yani eski adamların verdiği söz gibi söz verilirdi. Şimdiki sahte, suni Adamcıklar misali değil! Yıllar önce şiirini dinlediğim bir şair şu manidar şiiri okuyordu:

“adam gibi görünenler adam değil”

Her şeyin en zoruna ‘zor zanaat’ denirdi. İşte bu cihetle adamlık zor zanaattır. Ne sözcüklerde geçen insan ne kişi ne kılık kıyafet ne makamla ne rütbeyle ve ne de cinsiyetledir. Dedik ya bilgeler yıllar yılı uğraşa durdular adam gibi adam aradılar. Diyor ya Üstad Necip Fazıl : “ Adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir.”

Birçok bilge “adam” aramaya çıkmıştır; lakin adam olmayı herkes farklı yorumlamıştır. Kimi bunu mevki makamda aramış, adamlığı bu kavramlar üzerine oturtmuşsa da kariyer, ahlaki değerler üzerine oturtulmamışsa ve değerler kişilikle bütünleşmemişse şekilsel görünüş aldatıcıdır. Adamlıktaki esas, keyfiyetin yansımasıdır. Hayatında kalite olmayan adam olmazların hikâyelerini sıkça duymaktayız. Ziya Paşa’nın: “ ayinesi iştir lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” Sözü kişilerin sözleriyle değil ortaya koydukları işlere, eserlere ve icraata bakılması gerektiğini ifade etmektedir.

Üstad Arif Nihat Asya adamlığa “aslan” tanımı getirerek adam aramaya çıkmıştır. Konu ile ilgili Üstadın nesiri ne kadar da manidardır: “Aslanı taşta gördüm, tunçta gördüm, kafeste gördüm. Hiç biri ‘aslan’ değildi…

Sırtına semer, ağzına gem vurduran, palanlı, zamanlı, nallı, köstekli zavallı aslanlar… Ki hiçbiri ‘aslan’ değildi.”

Bize, “aslan pusuya yatmaz, hasmının karşısına erkekçe çıkar!” diye öğretmişlerdi. Ama gel gör ki nice kahpece pusuya yatmış; kahpece sahte aslanlar gördüm.…

Aslan gördüm; Tilkileşmiş. Aslan gördüm çakallaşmış ve yine aslan gördüm köpekleşmiş. Frengili, uyuz, cüzzamlı aslan diye bellenen nice sahte aslanlar…

 

“Herkesin gönlünde bir aslan yatar. Diyen eskilere kandım. Gönülleri dolaşmaya çıktım. İçinde kediler, tavuklar, çakallar yatan; yılanlar, çıyanlar, solucan yuvası olmuş gönüller keşfettim. Ve anladım ki ömrüm hakiki aslan aramakla geçecek.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *