481

 

 

Yaşlı adam Medine sokaklarına ulaşınca hemen oturdu. İlk bulduğu taşın üzerine çömelir çömelmez açlığını ve susuzluğunu hatırladı. Soğuk bir sonbahar günüydü. Sabahtan beri yollardaydı yaşlı adam. Yoksuldu. Azığı yoktu. Azıksız yolculuk yapıyordu. Bineği de yoktu.

‘’ Medine’de birkaç saat dinlenir, sonra yoluma devam ederim’’ diye düşündü yaşlı, yoksul yolcu. ‘’ O zaman zarfında bir hayırseverle karşılaşır, biraz yiyecek isterim ondan. Karnımı doyurunca daha rahat hareket ederim.’’

Yoksul yolcu biraz dinlendikten sonra Peygamber mescidine yöneldi. Namaz vakti değildi. Mescid tenhaydı. Kimsecikler görünmüyordu. Yaşlı adam avluda dolaştı. Abdest yerinde yüzünü yıkadı. Biraz su içti. Karnı zil çalıyordu. Ne yapsaydı acaba? Medine’de kimseyi tanımıyordu. Mescide yapışık şu toprak damlı, mütevazi evlerin kapısını mı çalsaydı acaba?

Yaşlı adam tam mescidin avlusunu terkedip gidecekti ki bazı mırıltılar duydu. Ses mescidin içinden geliyordu. Az önce mescide bakmış, kimseyi görememişti. Yaşlı adam kısa bir tereddütten sonra tekrar mescide yöneldi. Mescidin içini biraz araştırınca bir köşede, bir sutunun yanında ibadete dalmış genç bir adam gördü. Derin bir heyecanla namaz kılıyordu. Kendini unutmuş gitmişti. Sade giyinişliydi genç adam, hatta elbiselerinde yer yer yamalar da vardı.

Yoksul yolcu, genç adama karşı içinin güven ve sevgiyle dolduğunu hissetti. Ondan bir şeyler istemeye karar verdi. Genç adamın namazını bitirmesini bekledi. Genç adam namazını bitirince yumuşakça selam verdi. Genç adam gülümsedi. Tatlı bakışlarını yaşlı adamın üzerinde gezdirdi. Selamına karşılık verdikten sonra sordu:

----- Yolcusun galiba?

----- Evet oğlum, yosul bir yolcu... Kimseyi tanımayan garip bir yolcu...

Gözlerinden zekâ ve anlayış fışkıran genç adam merhametle gülümseyerek:

----- Ve aç bir yolcu! Dedi.

Yaşlı adam utanarak önüne baktı.

----- Yolum uzun, diye fısıldadı. Medine’de birkaç saat dinlenip gideceğim. Bu arada birşeyler bulup yiyebilsem iyi olur...

Genç adam gülümsemesini sürdürerek elini az ötesindeki küçük bir torbaya uzattı. Bir parça ekmek çıkardı. Arpadan yapılmış,el kadar büyük, kuru, siyahımsı bir ekmek. Ekmeği yaşlı yolcuya uzatan genç adam:

----- Bu günkü azığımı sana veriyorum, dedi. Al,afiyyet olsun!

Yaşlı adam  şaşırmıştı. Bir ekmeğe, bir gülümseyerek ekmeği ona uzatan genç adama bakıyordu. Hayal kırıklığı içindeydi. Açlıktan takati kesilmişti. Açlığını sert, kuru bir ekmekle mi giderecekti? Yine de uzatılan ekmeği teşekkür ederek aldı. Şaşkınlık içinde mescitten çıktı. Mescit duvarına yapışık toprak damlı kulubelerden birinin eşiğine çömeldi. İstemeye istemeye kuru ekmeği ağzına götürdü. Ekmek o kadar sertti ki ısırması mümkün olmadı. Ekmeği suyun içinde bekletip yumuşattıktan sonra ancak yiyebilirdi.

Yaşlı yolcu karamsar bakışlarla ekmeği incelerken kulubenin tahta kapısı gıcırtıyla açıldı. Lacivert çarşafa sarınmış bir bayan kapının önünde göründü. Nazikçe sordu:

----- Buyur amcacığım bir isteğiniz mi var?

Yaşlı adam gayri ihtiyari güldü.

----- Yok kızım... Şuracıkta oturup bu kuru ekmeği nasıl yiyebileceğimi düşünüyorum.

Genç bayan hemen içeri girdi. Birkaç dakika sonra küçük bir tepsi üzerinde hurma, ekmek, sirke ve biraz meyve getirdi. Tepsiyi yaşlı adamın önüne bırakıp nazikçe:

----- Afiyet olsun amcacığım! Dedi.

Yaşlı adam çarşaflı bayana sevgiyle baktı. Sonra hüzünlü bir sesle:

----- Keşke mescitteki genç de burda olsaydı, bu yemekten yeseydi! Dedi.Benden bile daha aç, gariban ve yoksul görünüyordu. Bütün gün yiyeceği bu kuru ekmekmiş. Onu da bana verdi.

Genç bayan birden durakladı.

----- Mescitteki adamı tarif eder misin amcacığım?

Yaşlı yolcu:

----- Kısa boylu, pazuları kuvvetli, parlak bakışlı, pehlivan yapılı, başının önü hafif kel, sürekli gülümseyen...

Yaşlı adam sözlerini bitiremedi. Çünkü genç kadın ağlıyordu. Genç kadın, yaşlı adamın üzüntülü, şaşkın bakışları arasında konuştui:

----- Mescitteki o adam bu evin reisidir ey garip yolcu! Adı Ali’dir! Ali İbni Ebu Talip... Peygamberin damadıdır! Savaş meydanlarının aslanı, yeryüzü kadınlarının efendisi Fatıma’nın kocasıdır! Cennet gençlerinin efendisi Hasan ve Hüseyin’in babaları... Eğer o isteseydi saraylarda yaşar, bolluk içinde yüzerdi. Ama o yoksullar gibi yaşamayı tercih etti! Tıpkı önderi ve Peygamberi Muhammed Mustafa gibi...

 

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *