İki haftadır, yurdun büyük bir kısmında kar yağışı devem ediyor. Yollarda
bazı olumsuzluklar yaşansa da, başta çocuklar olmak üzere herkes tarafından
sevinçle karşılandı. Kurak geçen bir yılın ardından kar yağışının etkili
olması, rahmet ve bereket vesilesi olmasını niyaz ediyoruz. Kuraklığın
ardından, yağmur ve kar bereketinin bizi kuşatması, nefsi taşkınlıklarımız ve
azgın fiillerimize rağmen; Allah’ın sonsuz rahmetinin bir tecellisi olarak ne
güzel karşımıza çıkmaktadır.
Kuraklığını ve çölleşmesini bir türlü atlatamayan eğitim sistemimizin,
bir dönemi de daha bitti. On yıllardır sorun olarak görülen ama çözümü
noktasında bir arpa yol alınmayan eğitim sistemimizin, sorun üretme merkezli
bir anlayışla yoluna devam edeceği görülmektedir. Pansuman çözümlerle bu
sistemin düzelmeyeceğini hemen herkes net olarak bilmesine rağmen; en yetkili
kişilerin bile bu sorunun çözümü noktasında kararlı bir inisiyatif
geliştirmemeleri sorunu daha büyük bir kördüğüme dönüştürmektedir.
Seçmeli dersler noktasında, sistemin çocuklara dayattığı durum bu
anlamsızlığa güzel bir örnektir. Müslüman bir ülkede, asıl olması gereken
derslerin; seçmeli ders olarak eğitim sistemine yerleştirilmesi işin vahametini
göstermesi açısından ibret vericidir. Temel dini bilgiler, Kur’an-i Kerim ve
Peygamber efendimizin hayatı ve sünneti gibi derslerin seçmeli ders olarak
belirlenmesi bizim eğitim sistemimizin ne kadar milli(!?) ve yerli(!?) olduğunu
da göstermektedir.
Eğitim ve öğretim kademelerin tamamında başarının bir türlü ortaya
çıkamaması; hassasiyetlerimizin bu sistemde yer almaması, inanç değerlerimizin
ötekileştirilip düşmanlaştırılması, batı ahlaksızlığının ve kokuşmuş
değerlerinin esas kabul edilerek basiretsiz bir dayatmada bulunmalarından
dolayıdır. Elma ağacına, muz ağacını aşılamak gibi bir aymazlık, bu toplumun
değerlerini tamamen yok saymaya yönelik bir düşmanlık ve batının değerlerini
kendi değerlerinden üstün görmek gibi bir akılsızlıkla çocuklarımız bir eğitim
hayatı boyunca cendereden geçirilmektedir.
Eğitim sistemimizin, tamamen batı değerlerinin üstünlüğü üzerine inşa
edilmesine karşılık; bizim milli ve manevi değerlerimizin ise ötekileştirilerek
yok sayılması ve yerine göre düşmanlaştırılması neticesinde ucube bir nesil
ortaya çıkmaktadır. Batı gibi düşünmek zorunda bırakılan, batı hayranı gibi
yetişmesi için eğitim sisteminin kodlarını belirleyenler; aslında batıya hizmet
etsinler diye nesillerimize rol tayin etmektedirler. Oysa kendi ülkesine, kendi
milletine ve kendi geleceğine hizmet edecek nesiller; ancak milli ve manevi
değerler üzerine inşa edilmiş bir eğitim sisteminde yetişmeleri mümkündür.
Batılıları her alanda taklit ederek yükseleceğimizi düşündüğümüz, ancak
ideallerimizden savrulmaktan başka elimize bir şeyin geçmediği bu zeminde;
tatil anlayışımızı da batılılar gibi sadece eğlenmek ve tüketmek üzerine inşa
etmeye çalışıyoruz. Oysa tatil denince; kendimizi ve çocuklarımızı bir muhasebe
sürecine tabi tutmamız, eksikliklerimizi tamamlamamız ve gelecek ile ilgili
planlamamızı daha sağlıklı bir şekilde yapabilmemiz için büyük düşüncelere ve
tasavvurlara dalmamız gerekmektedir.
Tatillerimiz; geleneklerimizi ve kültürel değerlerimizi araştırmamız,
ibadetimizi ve ahlakımızı yeni baştan gözden geçirmemiz için bir fırsata
dönüşmelidir. Kimsesizlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatmamız,
yardım kuruluşlarına daha fazla katkı sunmamız noktasında hassasiyet
göstermemiz, akraba, arkadaş ve dost ziyaretleriyle toplumsal dayanışma ve
kardeşliğimizi daimi hale getirmemiz için bir muhasebe atmosferine dönüşmelidir.