Seçim yaklaştıkça siyaset de
ısınmaya başladı. Zaten neredeyse cumhuriyet tarihinin en renkli siyasi
atmosferini yaşadığımız bu dönemde seçime yönelik stratejiler, pazarlıklar,
açıklamalar, ziyaret trafiği de akıl almaz bir renk cümbüşüne döndü. İttifaklar
arası kavga, masa başı mühendisliklerle sürerken toplumsal mühendislikler de bu
süreçte iyiden iyiye hızlandı. Bütün bu gürültü patırtının salt seçim
stratejisi olmadığı da aşikar. Siyaset kurumunda ciddi değişimlere namzet olan
bu hareketlilik, toplumsal anlamda da büyük değişimlere neden olacak gibi
görünüyor. Bütün bunların yanında “Devlet” mefhumunda hem mantalite hem
kurumsal yapılanma ve sistem anlamında bir konumlanmanın, bir dönüşümün
olacağını tahmin etmek de zor olmayacaktır.
Var olan hareketlilik, değişim ve
dönüşümün görünen ve okunabilen kısımlarının yanında bir de dikkatleri
çekmeyen, sessiz ama büyük ve derin dönüşümler de yaşanmaktadır memlekette.
Çözüm sürecinin çoklu konsorsiyum tarafından başarısızlıkla bitirilmesinin
sonuçlarından bir tanesi olarak Kürt mahallesinin kötü adamı haline getirilen
Erdoğan karşıtlığında HDP ile CHP arasında çok boyutlu bir ittifak hayata
geçirildi. Aslında iki tarafın rızasının çok da aranmadığı bu yeni birliktelik,
yüz yıllık projenin bir nevi final vuruşu olmaya aday bir birlikteliktir.
Neredeyse yüz yıldan beri Kürt
mahallesine bir türlü açılamayan CHP, son ittifak ile HDP’nin bütün imkanlarını
seferber ederek sahayı açması ile bu alanlara da yayılmaya başladı. Bir önceki
yerel seçimler ile başlayan ve Kürt seçmenin desteği ile neredeyse bütün
büyükşehir belediyelerinin alınması gibi bir sonuç getiren bu birliktelik,
tuhaf bir şekilde aslında Kürtlerin CHP ile barıştırılmasına, Kemalizm’in bu
mahallede de meşrulaştırılmasına hizmet etmeye başladı. Demirtaş’ın “Seni
Başkan Yaptırmayacağız” sloganı üzerinden büyük bir öfke devşiren iktidar
cenahı, farkında olmadan Kürt mahallesine karşı konumlanmış, sahayı tamamen
CHP’ye terk ederek onlara büyük bir katkıda bulunmuş oldu. Bunun faturasını da
büyük bedeller ödeyerek ve büyük mevziler kaybederek ödemiştir.
İktidar nimetleri ile tanışan ve
sahip olduğu sistem karşıtlığı anlayışını bir kenara bırakan mütedeyyin
kesimlerin mevzilerini terk etmelerinin üzerinden zaten yıllar geçti. Laik,
Kemalist, Batıcı mantaliteye karşı yüz yıldan beri bir duruş ortaya koyan
İslami kesimler bu şekilde tehdit olmaktan çıkmıştı zaten. Kürt toplumunun da
CHP üzerinden kendi celladına aşık ettirilmesi sürecini yaşadığımız son
mühendisliğin nasıl neticeleneceğini hep birlikte göreceğiz.
Pandemi süreci ile birlikte
yaşanan ekonomik krizin sonuçları üzerinden bir değerlendirme yaptığımızda yine
çok kötü bir mühendisliğin izlerini görmek zor olmayacaktır. Emek ile üretimin
pabucunun dama atıldığı, paradan para kazanmanın albenili hale getirildiği,
kriz ile mücadele adı altında dağıtılan kredilerle toplumun kahir ekseriyetinin
de faizli bankacılık sistemine dâhil edildiğini göreceğiz.
Şöyle son yıllarda
yaşadıklarımıza dönüp baktığımızda toplumumuzda ne kadar çok sabitenin yok
olduğunu, ne sağlam surların yıkıldığını hep birlikte göreceğiz. İktidar ile
muhalefet partilerinin bir birine karşıtlık üzerinden konumlanmaları ile
yürüyen süreç, Cumhuriyetin yüz yılının tamamlanacağı 2023 yılının sonrasını mı
inşa ediyorlar, diye sormadan da edemiyor insan.