Peygamberimizin siyeri bizim için dersler ve ibretlerle doludur. Gazze’de yaşanan dramı, çetin imtihanı, büyük musibeti Peygamberin siyeri örnekliğinde incelersek önemli çıkarımlarda bulunabilir, konuyla ilgili bakışımız değişir; gönlümüzü kanatan, ruhumuzu balyoz darbeleri misali ezen umutsuzluk bulutlarını darmadağın edebilir, ümit baharlarına kanat çırpabiliriz.
Hüzün yılı Peygamber Efendimizin tevhit mücadelesinde hiç kuşkusuz en çetin yılıdır. Efendimizin iki ana koruyucusu olan sevgili amcası Ebu Talip ve sevgili eşi Hatice validemiz vefat etmişlerdi. Peygamberimiz korumasız, yardımcısız kalmıştı. Onu ve ashabını koruyacak hiçbir güç yoktu. Mustazaflığın en derin halini yaşıyorlardı.
Böyle bir ortamda Peygamberimiz bir umut ve çıkış arayışı çerçevesinde Taif’e gitti. Zengin soylularıyla meşhur bu müreffeh kent efendimizi alaylar, hakaretler ve taşlarla karşıladı. Peygamberimiz ve evlatlığı Zeyd Bin Harise taşlanarak kovuldular. Efendimiz yaralanmış, çaresiz bir şekilde Mekke’ye geri döndü.
Ama Mekke’ye giremedi Efendimiz; onu şirk cephesi karşısında koruyacak hiçbir güç ve etkili isim yoktu. Peygamberimiz, evlatlığını Mekke’ye, bazı güçlü isimlere onu himaye etmeleri için gönderdi. Tam üç defa gönderdi. Hiç kimse onu himaye etmeyi kabul etmiyordu. Sonunda Resûl-i Ekrem'in haber gönderdiği üçüncü kişi olan Mut'im b. Adî onun himaye isteğini kabul etti ve yanına gidip kendisini Mescid-i Harâm'a getirdi; orada bulunan müşriklere onu himayesine aldığını duyurduktan sonra evine kadar götürdü.
Peygamberimiz bir müşrikin himayesinde vatanına girebildi ancak; bu kadar çaresiz, güçsüz ve zayıftı… Ama asla ümitsizliğe kapılmadı. Yılgınlık göstermedi.
Onun ve dava arkadaşlarının içinde bulundukları korkunç şartlar onları mücadeleden vazgeçirtmedi. Düşmanın karşısında teslim bayrağını çekmediler. Allah’ın vaatleri konusunda herhangi bir tereddüt ve şüphe kalplerinin ve zihinlerinin ucundan bile geçmedi.
Sabrettiler, Allah’a güvenip dayandılar, direndiler, ümitlerini yitirmediler ve en karanlık bir gecenin içinden aydınlık sabahlara emin adımlarla yürüdüler. Ve sonunda Medine’ye ulaştılar. Müşriklerin himayesine girmeden vatanlarına giremeyecek bir durumdan devlet olma, ordular kurma seviyesine yükseldiler. Onurlu ve adil fatihler olup dünyaya adalet dağıttılar. Düşmanların yenilmez sanılan batıl uygarlıklarını yerle bir edip İslam Medeniyetini inşa ettiler.
Evet, her Mekke’nin bir Medine’si vardır. Yol uzun ve çetindir; dikenlerle doludur. Ama sabırla, ümitle, direnerek, yılmak ve teslim olmak bilmeden yürünecek bu yolun sonu zaferdir. Yeter ki Allah’a dayanalım, güvenelim, vaatlerine inanalım, ruh ve kalplerimiz ümitsizlik bulutlarından azade olsun. İnşallah Gazze yolculuğunun sonu yeni Medinler, kurulacak İslami hükümetler, İslami devrimler, halkların uyanışı ve dünyayı güneş gibi aydınlatacak İslam Medeniyetinin inşası olacaktır.