Müslümanların tarihini okuyanlar,
onlarla savaşanların, yurtlarını işgal edenlerin, zenginliklerine göz
dikenlerin sonunda zelil bir şekilde kaçmak zorunda kaldıklarını görecekler.
Evet, tarihin şahitliğiyle sabittir ki Müslümanlar bazı dönemlerde büyük
musibet, acılar ve hayâsız akınlar, barbar saldırılar ile karşılaşmışlar. Bu
kötü dönemler bazen uzun da sürmüş. Bu zor zamanlarda İslam ülkeleri tarumar
olmuş, korkunç katliamlar yaşanmış, özgürlükler elden gitmiş, zulüm ve
adaletsizlik her tarafı kasıp kavurmuş, yoksulluklar ve fitneler Müslüman
halklara hayatı zindan etmiş.
Ama her defasında dinini ciddiye
alan bir topluluk Allah’ın yardımıyla ortaya çıkmış, Müslüman halkları
toparlamış, ümmeti cihat ve şehadet bilinciyle donatmış, vahdeti sağlayarak
düşmana karşı mücadele ve direnişi başlatmış. Bu mücadele sonunda uyanışa geçen
Müslüman halklar sömürgeci düşmanı zillete düşürerek İslam topraklarından
kovmuş.
Biz en son bu süreci birinci
dünya savaşından sonra yaşamıştık. Birinci dünya savaşından sonra Osmanlının
yenilgiye uğramasıyla İslam dünyası başsız kalmış, parçalanmış, Şehit Seyyid
Kutub’un tabiriyle küçük lokmalara bölünerek Batılı güçlere yem olmuştu. İslam
toprakları Rusların, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların, Yunanlıların ve
diğer Batılı güçlerin istilasına uğrayıp tamamıyla işgal edilmişti. Müslümanlar
barbar Batılıların elleriyle korkunç katliamlara uğramışlardı. O günleri
yaşayan yaşlılarımızın anlattıkları tüyleri diken diken eden türden.
Fakat Müslümanlar asla
umutsuzluğa kapılmadılar. İslam âlimleri şehadeti, zindanları göze alarak bu
emperyalist güçler karşısında kurtuluş ve özgürlük mücadelesi başlattılar.
Türkiye’de, Cezayir’de, Tunus’ta, Filistin’de, Libya’da ve daha birçok İslam
ülkesinde hep İslam âlimlerinin önderliğinde kurtuluş ve özgürlük savaşları
başlatıldı. Ve düşman geldiği gibi kaçmak zorunda kaldı.
Gerçi İslam âlimlerinin
önderliğinde başlatılan ve Batılı güçlerin kovulmasıyla sonuçlanan bu son savaş
ne yazık ki sinsi tuzak ve hilelerle İslam ümmetinden çalındı. Son kurtuluş
savaşımız çalınan bir savaş oldu. İslam âlimlerinin önderliğinde başlatılan
İslami kurtuluş savaşları İslami bir maske takan Batı uşaklarının elleriyle
çalındı. Bu başka bir yazının konusu…
Elhamdülillah bugün İslam
dünyasında başlatılan yeni kurtuluş savaşının zafer günleri artık ufukta
görünmeye başlamıştır. Zifiri karanlık şafağa evirilmek üzeredir. İslam ümmeti
arasındaki sorunlar, mezhebi, kavmi, ulusal sıkıntılar, Batıcı kadroların
ihanetleri emperyalist güçlerin kovuluşu sonrası süreç içinde azalacak ve
inşallah sona erecektir.
Müslümanlar büyük fotoğrafı
görmeli, o fotoğrafa yoğunlaşmalı. Kırk elli yıldır süren mücadele ve direniş
Allah’ın izniyle son on yılına girmiş bulunmaktadır. Emperyalist güçler İran’dan
kovuldu. Elhemdulillah Afganistan’dan da kovuldu. Irak’tan da kaçmaya
başladılar. Siyonist düşman Filistin’de varlık mücadelesi veriyor, son
günlerini yaşıyor. Lübnan kurtuluş savaşında sona yaklaştı. Yemen, Suriye,
Pakistan, Mısır ve daha birçok İslam toprağı emperyalistler için güvenli liman
olmaktan çıkacak. Libya da Ömer Muhtar’ına kavuşacak tekrar. Türkiye de er geç
Osmanlının misyonunu tekrar üstlenecek. Tüm olumsuzluklara ve istismarlara
rağmen o günleri uzak görmüyorum. İslam ümmetini istismar etmek, sömürmek,
ulusal çıkarlarını korumak için değil, İslam ümmetinin vahdeti, kardeşliği,
barış ve özgürlüğü, bağımsızlığı için gayret gösteren bir liderlik misyonu...
Milliyet ve mezhepler üstü, ayrıştıran değil, birleştiren bir liderlik misyonu…
Gerçek bir Osmanlılık misyonu… Kut’ül Amare’deki gibi Sünni’siyle Şii’siyle,
Türk’ü, Arap’ı, Kürd’ü ile günümüzün emperyalist güçlerine dünyayı dar edecek
bir direnişin altyapısını hazırlayacak bir misyon…
Evet, hepsi gidecek, zelil bir
şekilde… Amerika’sı, Rusya’sı, Siyonist’i, İngiliz’i, Fransız’ı, Hindu’su,
Hristiyan’ı, Yahudi’si hepsi gidecek. Arkalarına bakmadan kaçacaklar. Veya da
yok olup gidecekler.