Ülkemizde hem maddi hem de manevi birçok sorun var.
Ahlaki yozlaşmanın ürkütücü boyutlara ulaşması, özellikle
genç nesillerdeki savrulmanın önlenememesi korkutuyor. Toplumda çok ciddi bir
iman, maneviyat, ahlak boşluğu oluşmuş durumda. Her şeyin iyiye doğru
gideceğine dair beklentiler yerini karamsarlığa bırakmış. İnanç özgürlüğü, dini
değerlerin artık özgürce yaşanabileceği umutları son dönemlerde tekrar
azgınlaşan laikçi ve ulusalcı çevrelerin saldırıları karşısındaki tepkisizlikle
birlikte erimeye başladı.
İnsanlar kendilerini güvende hissetmiyorlar. Her an 28
Şubatların karanlık günlerine dönme endişesi var. O yüzden iktidardan güvence
beklentisi içindeler. Din ve inanç özgürlüğünün, açık bir ifadeyle Müslümanca
yaşama ve giyinme özgürlüğünün anayasal güvence altına alınmasını istiyorlar.
Toplumun dinine, değerlerine, iman ve inancına pervasızca yapılan saldırıların
kanunla engellenmesini ve saldırganların kanun güvencesiyle cezalandırılmasını
istiyorlar. Kısacası vesayet altında olmayan, halkın değerleriyle barışık,
sivil, özgürlükçü bir anayasa istiyorlar. Keyfiliğe, baskıya, halka zulme,
sömürüye, zenginliklerin talan edilmesine, keyfi ve çağdışı uygulamalara,
mağduriyetlere son verecek bir anayasa…
Bu ülkenin halkı yirmi yıla yakındır bu iktidardan böyle bir
beklenti içinde… Artık bu beklenti görülmeli, bu çığlık duyulmalı…
Diğer bir sorun yoksulluğun bir türlü önlenmemesi ile
birlikte zam ve fiyat artışlarındaki keyfi uygulamalar. Zamlar bir türlü
durmuyor. Halkın temel ihtiyaçlarındaki keyfi artışlar bir türlü durmuyor.
Türkiye halkının en az yarısından fazlası asgari ücret veya asgari ücretin
altında bir parayla geçimlerini sağlamaya çalışıyor. Yani üç bin liranın
aşağısında bir parayla geçinmeye çalışıyor. Son aylarda bir türlü durmayan,
durdurulamayan elektrik, doğalgaz ve benzeri temel ihtiyaçlardaki fahiş ve
keyfi artış halkın canına tak etti. Kiralar almış başını gidiyor. Gıda
ürünlerindeki zamlar sanki otomatiğe bağlanmış. Özellikle özel firmaların
denetimindeki elektrik tüketimine yönelik zulüm derecesine varan zam ve
artışlar halkı isyan noktasına getirmiş durumda.
Bu zamlara bir dur denilmesi lazım. Türkiye’nin ekonomik
olarak büyüdüğü söyleniyor. Halkın yarısından fazlasının geçimini
sağlayamadığı, gittikçe yoksullaştığı, temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma
geldiği, borç yükü altında ezildiği, gençlerini evlendiremediği, aşırı zamlar
yüzünden doğalgaz ve elektriğe sahip olduğu halde kalorifer ve klimalarını
açmayıp sıcak ve soğuğa katlanmak zorunda kaldığı, evlilik çağına gelmiş
gençlerini evlendiremediği bir ülkede ekonomik büyüme olmuş olmamış kime ne
faydası var? Önemli olan halkın ekonomisinin büyümesi; kartellerin,
holdinglerin, tüccarların değil…
İktidar ekonomik sıkıntılar içinde boğulmak üzere olan
halkın çığlığını duymalı… Halka hükmetmek için değil hizmet için var olduğunu,
bu anlayışla halktan destek göreceğini bilmeli.
Bu halkın verdiği destek, sağladığı kredi heder edilmemeli.
Halk küstürülerek tekrar laikçilere, Kemalistlere, ulusalcılara, tek parti
zihniyetine mahkûm edilmemeli. Yazık olur. Bunca çabanın, bunca gayretin, bunca
kazanımın kişisel çıkarlar uğruna heder edilmesi büyük bir kayıp olur.
Dindarlar bir daha bellerini doğrultamazlar.
Dindarların iktidarla imtihanı kaybedilmek üzere… Halkın
çığlıklarına, manevi ve maddi beklenti ve bu konulardaki umutlarına bir an önce
karşılık verilmezse fırsat elden kaçacak. Zaman daralıyor; halkın artık
beklemeye ne sabrı ve ne de tahammülü kalmadı.