Allah tarafından, insanlara doğru yolu göstermek için
gönderilen “en son Peygamber”, Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. O (s.a.v), diğer bütün
Peygamberler gibi görevini layıkıyla yerine getirmiş, Allah’ın emirlerini,
öğütlerini ve vahiy yoluyla bildirdiklerini insanlara eksiksiz açıklamıştır.
Ayrıca da, yaşantısıyla insanlara örnek ve önder olmuştur.
O’nun hayatının hiçbir deminde, yalan, yanlış, hata vb. fiiller olmamıştır. O,
her zaman doğruluğu, dürüstlüğü, edebi, hayâyı, güzel ahlakı ve topluma faydalı
olmayı şiar edinmiştir. Nübüvvet öncesinde olduğu gibi sonrasında da,
muhtaçlara, mazlumlara, yolda kalmışlara yardım ve desteğini esirgememiştir.
Ve de insanoğluna hayat nizamı olarak gönderilen,
dünya ve ahiret hayatında saadete ulaştıracak olan yüce İslam dininin bütün
yönlerini vahiy ışığında öğrettikten sonra ebedi âleme irtihal etmiştir.
İslam dini, Hz. Muhammed (s.a.v)’in aracılığı gönderilen “en
son din”dir. Son Peygamberden sonra başka Peygamber gelmeyeceği gibi, başka bir
“din” de gönderilmeyecektir. Bu gerçek, yüce kitabımız Kur’an-ı Mubin’de
bildirilmiştir.
İslam dini, vahye dayalı son din olduğu için
evrensel/cihanşümul bir dindir. Belli bir ırk, topluluk ya da belirli kavimlere
gönderilmemiş, bütün insanlığa gönderilmiştir. Dolaysıyla İslam dini, bütün
insanlığa hitap eden “evrensel bir din”dir. Bu realiteyi son Peygamber Hz.
Muhammed (s.a.v) zamanında rahatlıkla görebiliriz. Zira O (s.a.v), İslam
dininin hayat bahşeden, yön veren ve yol gösteren “ilahi düsturlar”ını sadece
kendi kavmi olan Araplara değil, diğer ırklara mensup olan fert ve topluluklara
da götürmüştür.
İslam dini, hususen insanların birbirlerine karşı şefkatli
ve merhametli davranmalarını; can, namus ve mal haklarına riayet etmelerini;
adil, samimi ve müsamahalı olmalarını; hayırlı ve faydalı işlerde yardımlaşma
ve dayanışmalarını; iyiliği, iffeti, itimadı, ihlâsı, tesanütü, birlik,
beraberlik ve uhuvveti emretmiş; her türlü kötülüğü, fenalığı, ahlaksızlık ve
hayâsızlığı, kin ve adaveti yasaklamıştır.
İslam dini, insanlar arasındaki ilişkilere dikkat çektiği
gibi “sosyal hayattaki ilişkiler”e de dikkat çekmiştir. Sosyal hayattaki
adaleti temin etmek için bazı kaideler belirlemiş ve tedbirler getirmiştir.
İnsanlar arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için zekât, sadaka, infak ve
bağışı tavsiye etmiş, bunlarla beraber faiz, kumar, şans oyunları gibi
zahmetsiz ve emeksiz para kazanma yollarını, ayrıca da içki, hırsızlık,
savurganlık, haksız yere cana kıyma gibi haramları da mutlak anlamda
yasaklamıştır.
İslam dini, Allah ve Resulünün öğretilerini şiar edinmiş
ehli imana, iyiliği emretme kötülükten sakındırmayı şiddetle tavsiye etmiştir.
Bunu ilke ve prensip edinmelerini istemiştir. İslam’a karşı duran ve düşmanlık
besleyen kişilere de hoş görülü ve yumuşak davranılmasını emretmiştir. O
düşüncedeki kişilerin dikkate alınmasını/kazanılmasını, hizmeti İslamiyeyi dava
edinen ehli hakikate telkin etmiştir.
İslam dini, eşitlik ve adalet dinidir. İslam’a göre
bütün insanlar dünyaya “hür” ve “eşit” olarak gelir, “fikir” ve “ilim” hürriyetine
sahip olur. Ancak hiç kimse başkasının özgürlüğüne/hürriyetine saldırıda
bulunmaz. İslam dini, böyle bir saldırıyı asla kabul etmez. Bu yola
başvuranlara ise gerekli yaptırımlar uygular.
İslam dininde, mükâfat olduğu gibi ceza da vardır. Bu kural
hem dünya da, hem de ahirette geçerlidir. İyilik yapana karşılığı, kötülük
işleyene de karşılığı verilecektir. Hiç kimse adaletsizliğe ve haksızlığa
uğramayacak, kimsenin hakkı başkasının üzerinde kalmayacaktır.
İmtihan dünyasında hakka tabi olanlar, Kur’an ve sünnete
uyanlar, mazlumun yanında zalimin karşısında duranlar, erdemli bir neslin
inşası için çabalayanlar, hayatı İslamca yaşayanlar, hakikati hiçbir güçten
çekinmeden haykıranlar, iyiliği emredip kötülükten sakındıranlar Allah’ın en
sevgili kulları arasında yer alacak, dünya ve ahirette huzur ve mutluluğu
yakalayıp saadete ulaşacak ve kurtuluşa erenlerden olacaklardır.