Son zamanlarda İslam’a
yönelik düşmanlık ve saldırılar başta ülkemiz olmak üzere dünyanın farklı
coğrafyalarında artarak devam ediyor. İslam düşmanlığının en somut projesi ile
Müslüman kamuoyu yeni uyanmışa benziyor. Uzun zamandır aile, gençler ve neslimize
yönelik olarak planlı bir şekilde yapılan ifsad ve yozlaştırma çalışmaları yeni
yeni görülmeye başlandı. Antalya Serik’te bir lisede yüce kitabımız Kur’an’a
yönelik yapılan affedilemez alçakça fiil sonrası hem eğitim sistemi hem de
neslimizin durumu ciddi bir şekilde irdelenmeye başlandı.
20 yıldır iktidarda
muhafazakâr kadrolar var lakin ortada dindarlık, dine saygı, inanca, halkın
değerlerine, tarihine, aile büyüklerine ve yaşadığı topluma saygıyı bilmeyen
bir nesil yetişti ve iktidar sadece seyretti. Okullarda okutulan kitaplar ve
eğitim müfredatında olan “pagan“ kültürünün izleri hiç eksilmedi. Bu
konuda müsbet hiçbir adım atılmadı. Bu yetmezmiş gibi imam hatip okulları ve
ilahiyatlarda ateist ve Darwinci sözde öğretim görevlileri öğrencilerin beynini
ve kalbini zehirledi. Bu da yetmedi, iktidar eliyle bir taraftan “Yeşil
Kemalistler” yetiştirildi. Diğer taraftan sünnet ve İslam Akidesinin
düşmanları; okullar, üniversiteler ve etkin mevkilerde görevlendirildi.
Bunlarda şeytanın sağdan yaklaşması misali İslam’ı anlatıyorum diyerek
gençlerimizin ve çocuklarımızın akidesini tarumar ettiler. Sünnete karşıt
yetişen nesillerin kafasında şüphe oluşturulup, İslam’dan uzaklaşmaları
sağlandı. Ve bu şekilde İslam’dan ve İslam’ı yaşamaktan uzak bir nesil hedeflediler.
Son yaşananlardan sonra
sadece sonuca bakarak çözüm üretilemez. Sonuç tabi ki önemlidir. Yalnız bu
yaşananların arka planını, büyük resmi ve yüzyıllardır uygulanan büyük
projeleri görmezsek, palyatif tedbirlerle olayı çözdüğümüzü zannederiz.
Bir milletin geleceği
çocukları ve gençleridir. İslam düşmanları bizleri hep ideallerimiz ve
hedeflerimizle vuruyorlar. İslam’ın en çok değer ve hak verdiği kim ve ne varsa
oradan bizlere saldırıyorlar. Kadın hakları, özgürlük, gençler, çocuklar, emek,
hayvan hakları, ezilenler gibi birçok konuda insanlığa örnek olacak haklar ve
uygulamalara aziz dinimiz adına sahip olmamıza rağmen, algı operasyonları ile
İslam sanki bunlara karşıymış ta küresel ve batılı emperyalistler hak
veriyorlar gibi ailelerimizi, çocuklarımızı, kadınlarımızı ve gençlerimizi bize
karşı kullanıyorlar.
En az üç yüz yıldır batılı
emperyalistler ve siyonistlerin bu projesini görmeli ve ona göre işi temelinden
çözme iradesini göstermeliyiz. Bu cümleden; çocuklarımızın yetiştiği okullar ve
eğitim müfredatı başta olmak üzere, gençler, aile ve topluma dönük bütün
bakanlıklar, kurumlar ve faaliyetleri ince elenip sık dokunarak İslam’a,
toplumun manevi ve tarihi değerlerine aykırı olan bütün metinler ve ritüeller
temizlenmelidir. Bunu yaparken bizlere “dokunulmaz tabu” olarak yıllarca bal
içerisinde yutturulan zehirlerden de kurtulmaktan çekinmemeliyiz.
İstanbul’un işgali sırasında
Mustafa Kemal’in, “Geldikleri gibi giderler” sözü cumhuriyet tarihi
boyunca dillendirildi. Lakin aslında işgalcilerin hiç te geldikleri gibi
gitmedikleri, hatta çok öncesinde zehirli tohumlarını İslam coğrafyasında
ektikleri gerçeğini görelim. Batının devşirdiği kadroların hem Osmanlı’da hem
de bütün İslam coğrafyasında neler yaptıkları ve halen de yapmaya devam
ettikleri ortadadır.
Bakınız Tevfik Fikret daha o
dönemde Kur’an’a “köhne kitap” diyerek nasıl bir nesil yetiştireceklerini
açıktan söylemiştir:
“Yırtılır ey kitâb-ı köhne
yarın
medfen-i fikr olan
sahîfaların!...”
Evet, uzun dönemdir maalesef
zehirli tohumlarıyla tarlamızı sürmüşler ve belirledikleri rotada yetişen
nesillerimizin tahribi sonucuyla yüzleşiyoruz. İslam düşmanlarının taktıkları
maskelere aldanmayalım. Gerçek yüzleri ve kimlikleri ile yapamadıkları
düşmanlık, oyun ve planları “Müslüman” adını kullanarak yaptıklarını görelim ve
uyanalım da batının bataklığına değil, İslam’ın nuruna sarılalım.
Yazıyı Neyzen Tevfik’in şiiri
ile bitirelim:
"Geldikleri gibi
gitmediler; kimi itini bıraktı, kimi bitini..."
Selam ve dua ile…