Arap, Hint ve bazı Asya
ülkelerinde de “etek” ve türevleri giyilir. Ekvator veya çöl ikliminde yaşayan
erkekler, sıcaktan dolayı bol elbise giyerek rahatlamak isterler. Romalılar,
Yunanlılar, Mısırlılar, Fransızlar veya Avrupa kralları adeta kadınlarla zerafet
konusunda yarışırcasına, etekli ve albenili giyinirlerdi. Endenozya, Tayland,
Filipin gibi ülkelerde Sarong, japonya’da Kimono erkek elbisesi olarak da
bilinir.
İskoçlar ise “Kilt” denilen
özel ve milli bir etekli elbise giyerlerdi. Her ne kadar “etek” diyeni
öldürseler de Kilt’i etek saymazlardır. Mor ve mavi renkte olanını krallar
giyerdi. Soy üstünlüğüne işaretti. Caket, yelek ve diğer aksesuarlar nostalji
ve güvene ilaveten gücün de sembolüydü.
Nerden geldik “etek”
meselesine der gibi okuyorsanız açıklayayım: Mesele Diyarbakır’da “İskoç
eteklilerin” görülmesinden dolayı gündem oldu. Hâlbuki Diyarbakırlıların
hatırladığı tek “etekliler” olayı, PKK militanlarının yakın zamanda yani çukur
ve 6-8 Ekim olaylarında etek giymesi olayıydı. Basında da bu olay, bol bol ve
hala işleniyor.
İskoçların Kilt’i, Japonların
Kimono’su, uzak doğunun Sarong’u, Arapların Kandura’sı tarihe mal olmuş ve
faydası gözetilerek giyilen giysilerdir. Cumhuriyet sonrası bizde oluşan kültür
ise yukarıda belirttiğimiz kültürden farklı olarak “etek/pantolon” dayatmasının
bizi şalvar gibi özümüzden ve diğer kültürel giysilerimizden uzaklaştırmasıydı.
Bazı kültürler sonradan mana
değiştirmiş veya değişime uğramışlar. Mesela İskoçların Kilt’i aslı itibarıyla
8 metrelik tek parça bir bezdir. Etek kısmı hem geniş hareket kabiliyeti verir
hem de bedenin üst tarafını ısıtma görevi görür. Bakmayın şimdilerde sadece
etek kısmının gözlere girdiğine. 19. yüzyılda bazılarının girişimleri ve
İngilizlerin de baskıları sonucu 8 metreden geriye kala kala “etek” kaldı.
Diğer kültürlerde elbiseler
bizdeki gibi bir bedbahtsızlığa pek uğramasa da cumhuriyetle birlikte biz de
baskı ve zulümle batı tipi giyinmeyi kültür edindik.
Yine de nedense Diyarbakır’a
giden İskoçların haberlerini ve “etekli” hallerini görünce aklıma etek giyen
PKK’liler geldi. İşledikleri hunharca cinayetlerin üstünü etek veya fistan
giymekle örtmeyecekleri aşikârken, kendilerine yakışanı yaptıkları da açıktı.
Doğal giyimden öte cinsine ve tabiatına, ötesinde kültürüne uymayan bir elbise
içinde kaçmanın yollarını aramak da neyin nesiydi?
Örfümüzde ve hikâyelerimizde
kadın elbisesinin kadın, erkek elbisesinin erkek letafetini sergilediğine olan
inancımız tamdır. Lakin bir cinsin diğer cinse ait elbiseyi tabiatındaki
zarafet ve letafetle sergileyemeyeceği de ortadadır.
Esasında PKK’nin son yıllarda
yapısında kadın çoğunluğun olması düşündürücüdür. Bir de “yedi renkli” olan ve
içinde her türlü cinsiyetsizliğin ayyuka çıktığı girişimi de şiddetle savunan
bu yaklaşım ne Kürt ne de Müslüman kültüre yakışmayan bir tarzdır.
Zamanla bu gibi unsurları
savunmanın onlara yaklaştırıcı bir ahlakı da beraberinde getirdiğini düşünürsek
etek giymenin, yedi renklilerle oturup kalkmayı da beraberinde getirmesi
kaçınılmaz bir sondur. Demek ki etek deyip geçmemek lazımmış. İlla giyilecekse
bol pantolon, olmadı şalvar neyimize yetmiyor ki?