Moskova yakınlarındaki yüksek güvenlikli Kosturma Esir Kampı
yüksek tel örgüleriyle çevriliydi. Aşılmaz bir kale görünümündeydi. Gözetleme
kulelerinde, zeminleri geniş duvar üstlerinde, dev demir kapının önünde, iç
avlularda ve kampın etrafını saran nöbetçi kulübelerinde; kısacası esir
kampının her yerinde geniş kalpaklı, uzun kaputlu, pos bıyıkları ve uçlarına
süngü takılı tüfekleriyle ürküntü uyandıran Kazak askerler zavallı esirlere göz
açtırmıyorlardı.
Kosturma
Esir Kampı gür bir ormanın içinde kuruluydu. Her tarafı bataklıktı. Dışarıdan
birilerinin yardımı olmadan bu cehennemden kaçmak imkânsız gibiydi. Esir,
kamptan kaçsa bile bataklık ormanda kaybolur, kurtlara, kuşlara yem olurdu.
Osmanlının
yenilgisiyle sonuçlanan birinci dünya savaşı ümmet için büyük bir felaket
olmuştu. Yurtları işgal edilmiş, can ve namus emniyetleri kâfir düşmanın
insafına kalmıştı. Rabbani âlimler, halkı peşlerine takıp işgalcilere karşı
ayaklanmışlardı. Birçok âlim kahramanca savaşmış, ya şehit olmuş ya da esir
düşmüştü. Bu yiğit âlimlerden biri de Bitlis’i Ruslara karşı savunan meşhur
Molla Said-i Kürdi idi. Başta talebeleri olmak üzere milis albayı rütbesiyle
binlerce direnişçinin başına geçmiş, Ruslara kan kusturmuştu. Sonunda
talebelerinin çoğu gözlerinin önünde şehit olan Molla Sait Ruslara esir düşmüş
ve Kosturma Esir Kampına getirilmişti.
Bediüzzaman,
Kosturma Esir Kampında da boş durmuyordu. Esir kampının bir odasını medreseye
çevirmiş, kendisi gibi esir olan Osmanlı zabit ve subaylarına İslami sohbetler
veriyordu. Dürüstlüğü, heybeti, ilmi, takvası, esirler üzerindeki müthiş etkisi
kamp yetkililerini de etkilediği ve sohbetleri daha çok ahlaki, imani, irfani
olduğu için kimse ona karışmıyordu. Hatta kamptaki yönetim ona özel muamelede
bulunuyor, bazen kamp dışına çıkıp şehirde dolaşmasına bile izin veriyordu.
Bediüzzaman’ın
esaret günleri sukunet içinde geçiyordu. Ta ki Kafkas Cephesi Başkomutanı
Nikola Nikolaviç kampı teftiş edene kadar. O gün kampta olağanüstü bir heyecan
ve hareketlilik vardı. Heyecan ve hareketlilik esirlere bile geçmişti. Herkes
koşturuyor, kendine çeki düzen veriyor, konuşurken ürkek ürkek konuşuyordu.
Kamp yönetimi sabahtan beri belki elli defa asker ve esirleri ne yapacakları
konusunda uyarıyordu.
Esir
kampındaki bu heyecandan etkilenmeyen tek bir kişi vardı; Bediüzzaman… Üstad,
kampın iç avlusundaki çimlerin üstüne bağdaş kurup oturmuş, sakin bir sesle
etrafını saran Müslüman esirlere nasihatlerde bulunuyordu.
Başkomutanın
kampa giriş yaptığını bildiren keskin düdük sesi herkesi ayağa fırlattı.
Başkomutan ve beraberindeki üst rütbeli subaylar, kamp müdürünün rehberliğinde
teftişe başladılar. Başkomutanın geçtiği yerlerde bulunanlar hemen ayağa
fırlıyor, saygı duruşuna geçiyorlardı. Esirler ve askerler, herkes put gibi
dikiliyordu.
Başkomutan,
Bediüzzaman’ın bulunduğu gurubun önünden geçince herkes ayağa kalktı.
Bediüzzaman istifini bile bozmadı. Sakin bir davranışla oturuşunu sürdürdü.
Başkomutan, belki beni tanımamıştır diye tekrar onun önünden geçti. Üstad hiç
oralı olmadı. Bediüzzaman’ın bu davranışı sevenlerini büyük bir korkuya düşürmüştü.
Ruslar gaddarlıklarıyla meşhurdular. Bediüzzaman’ı öldürebilirlerdi.
Başkomutana saygısızlık onlara göre büyük bir suçtu.
Bediüzzaman’a
yakın Osmanlı subaylarından birkaçı ona yalvarmaya başladılar;
-----
Allah aşkına Üstad, siz ne yapıyorsunuz? Bunlar sizi idam edecekler! Ayağa
kalksanız ne olur?
Bediüzzaman
gülümseyerek onlara cevap verdi.
-----
Ölüm beni korkutmaz! Ben idam olmam, ancak terhis olurum. Küffarın eliyle idam
olmak ebedi âleme, mutluluk yurduna terhis olmaktır!
Kafkas
Orduları Başkomutanı üçüncü defa Bediüzzaman’ın önünden geçtiği halde onun
kalkmadığını görünce kıpkırmızı kesildi. Çağırdığı bir tercümanın yardımıyla
ona sordu:
-----
Benim kim olduğumu biliyor musun?
-----
Evet, biliyorum! Sen Kafkas Orduları Başkomutanı Nikola Nikolaviç’sin...
Başkomutan
öfkeyle bağırdı.
----- O
zaman neden önümden ayağa kalkmıyorsun? Başkomutana saygısızlığın Rus Ordusuna
ve Rus halkına saygısızlık olduğunu bilmiyor musun?
Bediüzzaman
sakin, fakat ciddi bir sesle:
-----
Komutan, dedi. Ben bir Müslüman’ım! Bir din âlimiyim! Bir Müslüman’ın, Müslüman
bir âlim’in, Allah’ı tanımayan, bilmeyen bir kâfirin önünde ayağa kalkması caiz
değildir!
Bediüzzaman’ın
heyecanlanmadan, sakince söylediği sözler Başkomutanı adeta kudurttu. Öfkeden
çıldırmış bir şekilde etrafındakilere emirler yağdırdı.
-----
Bu saygısız, küstah esir için hemen bir ölüm mangası hazırlayın! Onun hemen
kurşuna dizilmesini istiyorum!
Üstad
gülümsedi. Umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti. Allah yolunda şehadetin bir
mü’min için ne büyük bir arzu olduğunu bu zavallı, dünyacı, müşrik general
bozuntusu nereden bilebilecekti ki?
Kosturma
Esir Kampı büyük bir mateme bürünmüştü. Müslüman esirler ağlıyorlardı. Bu büyük
Allah dostunu kaybetmek onlar için ne korkunç bir kayıptı. Kamp müdürü ne
yapacağını bilemiyordu. Bediüzzaman’ın bu davranışının küstahlıktan olmadığını
hissediyordu. Küstahlık, kibir, kendini beğenmişlik nerede, Molla Said-i Kürdi
nerede? İman ve ihlâsından, inancına olan bağlılığından ötürü böyle
davrandığını Başkomutana söylemek istiyor ama korkuyordu. Başkomutan ona da
kızabilir, rütbelerini söktürebilirdi. Çaresiz susuyordu.
Ölüm
mangası hazırlanınca Bediüzzaman’a son isteğini sordular. Bediüzzaman abdest
alıp iki rekât namaz kılmak istediğini söyledi. İsteğini yerine getirdiler.
Bediüzzaman hemen iki rekât namaz kılıp onu kurşuna dizecek manganın karşısına
geçti. Kalbinde korkunun zerresi yoktu. Yüzü sevinçliydi. Gülümsüyordu.
Başkomutan dayanamadı.
----- Sen ne biçim adamsın? Diye sordu. Ölüme adeta gülerek gidiyorsun! Buradakiler senin namazlarını çok uzatarak kıldığını söylediler. Hâlbuki bu son namazını çok hızlı kıldın. Neden?
Hazreti
Bediüzzaman, Müslüman gencin yolunu her zaman aydınlatacak, Müslüman gencin
sloganı olacak şu müthiş cevabı verdi Rus generaline:
-----
Rabbime kavuşmak için sabırsızlanıyorum! Bir an önce Allah’a kavuşmak
istiyorum! Bu dünyadaki en büyük arzum şehit bir kul olarak efendime, yüce
yaratıcıma kavuşmaktır!
Bu iman
ve ihlâs karşısında Rus Başkomutanı saygıyla eğilmekten başka ne yapabilir?
-----
Beni affet! Dedi başkomutan. Özürlerimi kabul buyur! Senden defalarca özür
diliyorum! Bana karşı olan davranışının saygısızlıktan değil, inancından
kaynaklandığını anladım. Senin gibi adama ancak saygı duyulur! Bu adam düşman
esiri olsa bile…
Bediüzzaman’ı idam etmekten vazgeçen Başkomutan Nikola Nikolaviç, bu büyük Allah dostundan etkilenmiş ve duygulanmış olarak esir kampını terk etti.