Toplum içerisinde çoğunluk
durumunda olan genç neslin yozlaşma hastalığına müptela olduğu bir hakikattir.
Hastalığın teşhisi, irşad ve ıslah çalışmalarını öncelikli meselesi haline
getiren dertli insanlar tarafından ortaya konulmuştur.
Tedavi için uygulanması gereken
aşamalar da bellidir, bu konuda ilim ve irfan ehli Kur’an ve sünnet merkezli
bir strateji belirlemiştir. Teşhis belli, tedavi yöntemi belli ancak buna
rağmen son dönemlerde istenilen sonuç maalesef ki elde edilememektedir.
Sonuca ulaşılamamasıyla ilgili
ciddi tahliller yapılmalı, “Ortaya konulan çalışmalar olmasına rağmen istenilen
neticeye neden ulaşılmamaktadır?” sorusuna cevap bulunmaya çalışılmalıdır.
Kanaatimce ıslah çalışmalarında
ve neslin değerlerine bağlı bir şekilde yetişmesiyle ilgili atılan adımlarda
tam anlamıyla istenilen sonuca ulaşılamamasının en önemli nedeni, dünyevileşme
hastalığının Müslümanların da içinde bulunduğu toplumda ciddi anlamda yer
bulmasıdır.
Bugün toplum dünya sevgisini,
makamı, mevkiyi, parayı, israfı, konforu birinci hedefi haline getirmiştir. Bu
üzücü seviyeye birden gelinmedi ama son dönemlerde bunlar hız kazandı.
Toplumsal huzursuzluğun, ahlaki
yozlaşmanın, günahın alenen işlenmesinin, aile içi geçimsizliklerin, artan
boşanmaların, adam kayırmaların, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin artmasının
nedeni, insanların masa, kasa, nisa imtihanlarını kaybetmelerinden
kaynaklamaktadır.
Müslüman toplum modernleşme ve
çağdaşlaşma hevesi ve hedefiyle asıl önceliklerinden taviz verme durumuna
geldi. Verilen tavizler başka tavizleri de beraberinde getirdi.
Oysa Müslüman toplumun hedefi,
geçici dünya hayatında istikamet üzere kalarak hayatı idame ettirmekti. Asıl
necat, sırat-ı müstakim yolda yürümekti.
Çünkü dünyayı birinci hedef
haline getirmek, Müslüman toplumun savaş açtığı bir durumdu. Dünyayı asıl
meselesi haline getiren toplulukların sonunun çöküş olduğu bilindiği için bu
durumdan ısrarla sakınılıyordu.
Sosyolojinin öncülerinden kabul
edilen 14. yüzyılın Müslüman düşünürü İbn Haldun da toplumların çöküşünü;
insanların para, mevki ve konformizme merakı ile rehavete kapılmalarına
bağlarken, aslında dünyevileşmenin toplumu helake götürdüğüne işaret ediyordu.
İbn Haldun’a göre, israf,
gösteriş, para, servet peşinde koşma ve mevkiye düşkünlük sadece insanların
değil bir bütün olarak toplumların da sonunu getirmektedir.
İbn Haldun’un ortaya koyduğu
tezdeki hususlardan çok daha fazlası üzülerek belirtmeliyiz ki bugün Müslüman
toplumumuzda mevcuttur.
Dünyevileşme hastalığı bugün
Müslüman toplumun en büyük imtihanı olmuştur. Dünyevileşme hastalığına
yakalananlar, inandıkları gibi yaşamayıp yaşadıkları gibi inanmaya, Cenabı
Allah’ın yapma dediğini yapmaya, yap dediğini ise yapmamaya başlamışlardır.
Bu durum, Müslüman toplum için
çok büyük bir tehlikedir. Bu tehlikenin onarılamaz tahribatlara yol açmaması
için Müslüman toplumun temel taşları olan İslami oluşumların hiçbir çıkar
gözetmeksizin acilen harekete geçmeleri ve dünyevileşme hastalığının tedavisi
için seferberlik ilan etmeleri gerekmektedir.
Müslüman toplum için çizgi/sınır
bellidir; dünya hayatı için yapılması gerekenler belli olduğu gibi ahiret
hayatı için de yapılması gerekenler bellidir. Denge muhafaza edildiği müddetçe
sorun yoktur.
Müslüman, “Helâl dairesi
geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur” kaidesince
hem dünya için hem de ahiret için mücadele edendir. “Rabbimiz! Bize
dünyada da ahirette de iyilik ver” (Bakara/201) ayetinde olduğu gibi
Müslüman şahsiyet hem dünya için hem de ahiret için Allah’tan iyilik
isteyendir. İşte bu ilahi ölçü, dünyevileşme tehlikesiyle karşı karşıya kalan
insanlar için koruyucu bir kalkandır.