Dünya hiç olmadığı kadar büyük, korkunç bir karanlığın
içinde debeleniyor. Tek kelimeyle dünyanın çivisi çıktı. Binlerce yıllık
insanlık tarihi böyle korkunç, yıkıcı, tehdit edici bir uygarlık görmedi.
Modern uygarlık bu şekilde varlığını sürdürürse ne içecek suyumuz, ne soluyacak
havamız ve ne de yaşama elverişli bir toprağımız kalır.
İnsanlık sadece manevi, ahlaki, dini açıdan değil maddi
açıdan da büyük bir yok oluşa sürükleniyor. Varlığımız tehdit altında. Ve bize kurtarıcı diye sunulan hiçbir beşeri
sistem, ideoloji derdimize çare olmuyor. Kurtarıcı diye sarıldığımız insan
aklının ürünü ideolojiler perişanlığımı artırmaktan, umutsuzluğumuzu
derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor.
İnsanlık hiç olmadığı kadar İslam’a muhtaç, İslam’ın
diriltici değer ve öğretilerine muhtaç. Dünyanın her yerinde insanlar huzursuz,
mutsuz, ümitsiz, bir kurtarıcı beklentisi içinde. Ama kurtarıcılarını
tanımıyorlar. Kurtarıcı diye yılana sarılıyorlar. Cellatlarından ümit
bekliyorlar. Onların felaketlerinin en büyük müsebbiplerini kurtarıcı diye baş
tacı ediyorlar.
Bugün dünyayı kocaman bir köye çevirip insanlığa hayatı
zindan eden, halkları her açıdan sömüren, değersizleştiren, mutsuzluk ve
köleliğe mahkûm eden, ruh ve kalplerine bile tahakküm edecek dehşetli yollar,
stratejiler geliştiren Batı uygarlığı, bütün bunların müsebbibi o değilmiş gibi
utanmadan, hayâsızca kurtarıcı rolüne de soyunuyor. Teknolojik imkânlarla,
denetlediği medya ve iletişim araçlarıyla, sineması, romanı, tiyatrosu, müziği ve
diğer tüm sanatsal ve edebi araçlarla melek maskesi takınıyor. Kendi
kontrolündeki sahte aydın ve fikir akımlarını kullanarak icat ettiği ve süslü
kavramlarla albenili hale getirdiği yeni batıl, içleri kof ideolojileri kendi
alternatifi olarak sürüyor piyasaya. Ki halklar, arayış içindeki genç nesiller
gerçek kurtarıcıyı bulmasınlar. Batının bu iğfal edici hilesine kanan nesiller
yağmurdan kaçayım derken doluya tutuluyorlar.
Batı, ekolojik dengeyi bozup dünyayı yaşanmaz hale getiren,
insanların, hayvanların, hatta bitkilerin varlığını tehdit eden vahşi
düzeninin, insanı insan yapan her şeyi, aileyi, ahlakı, sevgiyi, sağlığı,
adaleti, barışı, huzuru, saygıyı, maddi ve manevi her şeyi bir makine gibi
öğüten barbar uygarlığının tek alternatifinin ilahi nizam olduğunu biliyor.
Allah’ın yeryüzündeki tek hak dini olan İslam’ın bu gidişe dur diyebilecek tek
güç olduğunun farkında. O yüzden İslam’la halklar arasında kalın duvarlar örmek
için ne gerekiyorsa yapıyor. Bu uğurda her türlü çirkinliğe, alçaklığa başvuruyor.
Biz Müslümanlar, Allah’ın rızasını kendilerine dert edinmiş
insanlar, bu kötü gidişe dur demek isteyen muvahhitler, bizim Batı niye böyle
yapıyor deme hakkımız yok. Acılar
içindeki insanlığın feryadını dindirme arzusuyla yanıp tutuşan biz İslam’ın taraftarları,
Peygamberlerin yoldaşları, karşımızdaki devasa uygarlığın dehşetli gücüne bakıp
ümitsizliğe kapılma, pes etme, yılgınlık gösterme lüksümüz yok.
Fani dünyaya bedel ebedi bir cenneti bekleyen, hayatlarının
biricik hedefi Allah olan bizler, düşmanın korkunç gücüne, bin bir şeytani
hile, tuzak ve projesine, devasa imkânlarına ve bunlar karşısındaki
zayıflığımıza, algı operasyonlarıyla halkların gözünde düşürüldüğümüz kötü
duruma aldırmadan, içimizdeki beyinsizlerin saldırı ve tahriklerine tahammül ederek,
sabrı kuşanarak İslam’la halkların arasındaki duvarları bir bir yıkmalıyız.
Neye mal olursa olsun halklarla yüce İslam’ı
buluşturmalıyız. İnsanlığın kurtuluşu buna, bu buluşmaya bağlı. Yoksa insanlığı
tahayyül edilmesi bile tüyleri diken diken edecek korkunç günler bekliyor.