Bir
zamanlar akıllı, ağzından kötü söz çıkmayan bir at çobanı vardı. Akıllı çoban
sarayın atlarını dağlarda, kırlarda otlatıyor, onlara gözü gibi bakıyordu.
Akıllı
çoban gününün, gecesinin çoğunu çölde, yıldızların altında geçiriyor, saraya
çok az uğruyordu.
Yine
bir gün çoban atlarını önüne katmış kırlarda dolaşırken uzaktan silahlı,
zırhlı, heybet içinde etrafına bakınan bir savaşçı gördü. Önce korktu ama
dikkatli bakınca adamı tanıdı.
Atının
üzerinde heybetle duran kişi herkesin büyük bir hayranlıkla kendisinden
bahsettiği meşhur komutan Dara idi. Dara, saray muhafız birliğinin komutanıydı.
Akıllı
çoban Dara’yı görünce çok sevindi, mutlu oldu. Sarayda daha önce birkaç defa
onunla karşılaşıp sohbet imkânı bulduğu için kendini yabancı saymıyordu.
Akıllı
çoban Komutan Dara’yı yalnız görünce omuzundaki heybeyi bir kenara atıp ona
doğru koşmaya, el sallamaya başladı. Mutluluktan ne yaptığının farkında
değildi.
Komutan
Dara da akıllı çobanı fark etmiş, ona dikkatlice bakıyor, dost mu düşman mı
anlamaya çalışıyordu.
Aslında
Komutan Dara askerleriyle bu taraflara gelmiş, düzenlediği av partisinde bir
geyiği kovalamaya başlayınca onlardan uzak düşmüştü. Atıyla geyiği kovalaya
kovalaya çobanın bulunduğu tepeye yaklaşmıştı.
Komutan
Dara, elinde sopa olan adamın el kol hareketi yaparak kendisine doğru koştuğunu
görünce çobanı düşman sandı. Hemen omuzundaki yayına uzandı. Yayına oku sürdü,
çobana doğrulttu.
Çoban,
Komutan Dara’nın yayına ok sürüp ona doğrulttuğunu görünce panik içinde
bağırdı:
---
Sakin ol komutanım! Ben düşman değilim, sarayın at çobanıyım!
Akıllı
çoban komutana yaklaşınca nefes nefese:
---
Bana kıymayın efendim! Dedi. Ne çabuk unuttunuz beni? Sarayda az mı
karşılaştık?
Komutan
Dara, at çobanına dikkatli bakınca onu tanıdı. Yayını tekrar omuzuna astı.
Sonra rahatlamış bir tavırla gülerek konuştu.
--- Be
düşüncesiz adam, az kalsın canından oluyordun! Kendini tanıtmadan deliler gibi
bana doğru koşmaya başladın. Ben de şüpheye düştüm, az kalsın seni yere
mıhlıyordum.
Akıllı
çoban kendini toparlamaya çalışarak:
---
Nasıl beni unutursunuz efendim! Dedi. Ben sizi görür görmez hemen tanıdım.
Komutan
Dara gülmesini sürdürerek:
---
Neyse ucuz atlattın, dedi. Sana Allah’ın meleklerinden bir melek yardım etmiş
olmalı. Yoksa yayımı kurmuştum bile…