Önceki hafta Şebî Yelda ve Noel’i ele almıştık. Bu Hafta da
kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah. Şimdi ele alacağımız başlıklar; Serê
Salê ve Hicri Yılbaşı.
Biz yine tarih sıralamasına göre önce Serê Salê'yi ele
alacağız.
Dünyanın çok yerinde Miladi takvim ile 1 Ocak’ta yılbaşı
olarak kabul ediliyor. Mezopotamya bölgesinde yani çoğunluğu Kürtlerin oluşturduğu
yerlerde ise Julien takvimine yani Hicri takvime göre 13 Ocak’ı 14 Ocak’a
bağlayan gece olarak karşılanmaya devam ediyor. Kürtlerin asırlardan beri kutlaya
geldikleri bu güneş takvimi Mezopotamya’nın kadim halklarından Sümerler ve
Babillere kadar uzanıyor.
Eskiye dayanan yeni yılı kutlama geleneği Julien Takvimi ile
şimdi hemen bütün dünyanın kullandığı Gregoryen Takvimi arasındaki
farklılıklardan kaynaklanıyor. Bu takvimler arasındaki farklılık 13 günü
buluyor.
Takvim sisteminin değiştirilmesi sonucunda, yani 20.
Yüzyılın başında Kürt bölgelerin çoğunda binlerce yıllık bir gelenekle gelen yılbaşı,
hala 13 Ocak gününü 14 Ocak’a bağlayan gece olarak kutlanıyor. Farklı şekillere
giren gençler kendilerine özgü olan gelenekleri çerçevesinde Serê Salê’yi
karşılıyorlar. Aynı zamanda dünyanın farklı yerlerinde de 13 Ocak’ta yılbaşını kutlayan
halklar vardır.
Başlıklarımızdan dördüncü ve son olan Hicri Takvime göre ise
yılbaşı Muharrem ayının 1′inde gerçekleşir. Hicri Takvim bir ay takvimi
olduğundan 354 güne denk gelir, dolayısıyla Miladi takvime göre yılbaşı her yıl
11 gün önce gerçekleşir.
Hz. Peygamber (s.a.s)’in Mekke’den Medine’ye hicretini tarih
başlangıcı olarak alan takvim. Hicri-Kameri takvime, İslam takvimi de denir.
Ayın yörüngesi üzerinde dönüşüne göre düzenlendiği için kameri (ay) veya hicri
adı verilmiştir. Ay yani kameri takvimi ilk olarak Babillilerin kullandığı
bilinmektedir.
Medine’de İslam devletinin kurulmasından Hz. Ömer (r.a.)
devrine kadar Müslümanlar bazı önemli olayları tarih başlangıcı kabul edip buna
göre zamanlarını tayin etmekteydiler. Mesela; Fil olayı, ficar savaşı, zelzele
yılı, veda haccı yılı ve bazı önemli zatların ölümü gibi olaylar tarih
başlangıcı olarak kabul edilmekteydi.
Ancak bu, zaman zaman karışık bir durum arz ediyordu. Hz.
Ömer (r.a) bu karışıklığı gidermek amacıyla konuyu diğer sahabeler ile istişare
etti. Bu sırada meydana gelen olay bunun gerekliliğini bir kat daha arttırdı.
Yemen Valisi Ya’la b. Ümeyye Hz. Ömer (r.a)’a gün, ay ve yılı belli olmayan bir
mektup gönderir. Aynı şekilde yılı belli olmayan vadesi Şaban ayı, diye
kaydedilen bir senet Basra Valisi Ebu Musa el-Eşari’ye getirilir.
Söz konusu senette geçen şaban kelimesinin, bu yıla mı,
geçen yıla mı, yoksa gelecek yıla mı ait olduğu meselesi kesin olarak
anlaşılmayınca bu tarih ve senet ihtilafa sebep oldu ve konunun önemini ortaya
çıkardı. Sahabeler meseleyi görüşerek tarih başlangıcı konusunda İran, Yunan
vb. Gibi ülkelerin takvimlerini benimseme tekliflerini ileri sürdüler. Ancak bu
teklifler kabul görmeyince Hz. Ali (r.a) takvimin hicretin başlangıç olması
gerektiğini ileri sürdü.
Onun bu görüşü derhal benimsendi. Hz. Peygamber (s.a.s),
rebiülevvel ayında hicret etmişti. Ancak kameri yıl muharrem ayı ile
başladığından tarih iki ay sekiz gün geri alınıp Hicri takvimin başlangıcı 23
Temmuz 622 olarak tespit edildi.
Sözün özü, hangi takvim olursa olsun fark etmez yılbaşını karşıladığımızda,
değişmeyen tek şey ömür sermayesinin gün be gün eridiğidir. Ve bu eriyen
günlerden son nefesimizi verdiğimiz güne kadar azık olarak ne götürdüğümüz
önemlidir. Toplanılan azığın neticesi cennet mi, cehennem mi? Tüm mesele budur.
Kalın sağlıcakla...