İslam âlemi, birinci dünya savaşının öncesi gibi bir süreci yaşıyor. Çoğu Müslüman bu gerçeğin farkında değil. Oysa İslam ümmeti için kader günleridir bu günler. Ya yiğitçe bir direniş ve sonrasında gelecek özgürlük ya da daha da derinleşen bir esaret ve sömürü…

Batı dünyası gözünü karartmış durumda… İslam dünyasını bir asır daha esaret altında tutma ve sömürme planları yapıyor. İslam dünyasının zenginliklerine, petrolüne, insan kaynaklarına ihtiyacı var. İşe yaramaz, gereksiz ürünlerini, silahlarını fahiş fiyata satacak pazarlara ihtiyacı var. Talan edecek, bedavadan kendisine lüks hayatı sağlayacak bereketli topraklara ihtiyacı var.

Batı dünyasına bu imkânı verecek en akılcı proje Büyük Yahudi Devleti… Bu yolla güçlenen İslam ülkelerini zayıf düşürecekler. İran’ı, Türkiye’yi, Pakistan’ı, Suriye’yi, Irak’ı, Yemen’i, Lübnan’ı, Mısır’ı ve diğer İslam ülkelerini parçalamak, direnemez hale getirmek, birbirlerine düşürmek, fitne politikalarını hayata geçirmek, İslam dünyasının kalbinde Batının çıkarlarının koruyucusu ve kollayıcısı, güçlü bir devleti inşa etmek, asırlık Haçlı hayallerini hayata geçirmek için bundan daha iyi bir proje olamaz.

Ve bu şeytani projenin karşısında cansiperane direnen tek güç şu an direniş cephesidir. Filistin’den Lübnan’a, Yemen’e, Irak ve İran’a uzanan direniş cephesi, Batının bu şeytani projesi karşısında kahramanca duruyor. Büyük acılara, büyük fedakârlıklara katlanıyor direniş cephesi. Kendisinden çok daha büyük, çok daha fazla imkana sahip, dünyaya egemen bir cephenin, Batı cephesinin İslam dünyasını korkunç bir yıkım ve esarete mahkûm edecek istilasına dur diyor. Bu istila girişimi ile İslam dünyası arasında bir set görevi görüyor.

Allah korusun bu set yıkılırsa, peşinden gelecek korkunç seller, tufanlar tüm İslam dünyasını alıp sürükleyecek. Tehlike bu kadar yakın ve büyük…

Siyonist-Haçlı Cephesi karşısında İslam Dünyasını korumak için bir set görevi gören Direniş Cephesi asla yenilmemeli! Zafer mutlaka Hamas’ın, Hizbullah’ın, İslami Cihad’ın, Ensarullah’ın ve direniş cephesinin olmalı.

Biz Müslümanlar, fert bazında olsun, kitlesel olsun, tüm imkân ve gücümüzle direniş cephesinin yanında yer almalıyız. Bir zamanlar Bosna için, Afganistan için, Çeçenistan için nasıl ki bir seferberlik başlattık; her şeyimizle, canımızla, malımızla, var olan tüm imkanlarımızla o Müslümanların yardımına koştuk, şimdi aynı şeyi direniş cephesi için yapmalıyız.

Direniş Cephesi asla gündemimizden düşmemeli. Kültürel, ekonomik, siyasi ve hatta mümkünse askeri, her türlü desteği vermeliyiz. Bu uğurda bedel ödeyebilmeliyiz, bedel ödemeyi göze alabilmeliyiz.

Bugün direniş cephesi ümmet için savaşıyor. Ümmet için ileri karakol, ön cephe görevi görüyor. Bu cepheyi tahkim etmek her bir Müslümanın boynunun borcudur. Bu savaş, ümmetin kurtuluş savaşıdır. Ümmetin kaderini belirleyen bir savaştır.

Gazze düşmemeli, Beyrut düşmemeli… Siyonistlerin, Haçlıların iştahını kabartan bereketli topraklarımız, İslam’ın toprakları o şeytani güçlerin boğazlarını tıkayan, yutamayacakları lokmalara dönüşmeli…

Direniş Cephesinin mukaddes savaşı asla gündemimizden düşmemeli… Batının içimizdeki uzantılarının, kontrollerindeki sözde yerli medya organlarının algı operasyonlarına kanmamalıyız. Bu savaşın bizden bağımsız, bizimle alakası olmayan iki gücün savaşı olduğu algısı, bu şeytani algı bizi gaflet tuzağına düşürmemeli. Zihnimiz, kalbimiz, duamız, kalemimiz, dilimiz hep bu mukaddes direniş ile meşgul olmalı… En önemli gündemimiz, baş gündemimiz hep Kudüs olmalı, Filistin olmalı, Gazze olmalı, Lübnan olmalı, direniş olmalı… Hiçbir gündem ümmetin ana gündemi olan bu kurtuluş savaşını ötelememeli…